Çınar gelene kadar.

Bir bedenin kollarını uzatarak beni abluka altına almasıyla düşüncelerim birden dağılırken yerimden sıçradım ve elimdeki çaydanlığı tezgâhın üzerine koydum. Sesini duymadan önce kokusunu aldığım için sesimi çıkartmamaya çalışıyordum. Kullandığı parfüm o kadar güzeldi ki, saatlerce solusan bıkmazdım.

"Çınar ne yapıyorsun," dedim fısıldayarak. Bakışlarımı kapıya çevirip kontrol ettiğimde Çınar başını eğerek burnunu saçlarıma yasladı ve içine derin bir nefes çekti. Yutkundum.

"Beni buraya getirtip nasıl kıvrandığımı izlemekten zevk almaya çalıştığın için sana kızacaktım ancak kokun unutturdu bana tüm sinirimi," dedi. "Sakar... Seni görmeden geçirdiğim günlere gün demeye utanıyorum artık."

Evet, annemlerle otururken onu bir şekilde buraya getirmeyi başarmıştım. Gelmek istemiyordu çünkü yanlarında nasıl davranması gerektiğini bilmiyordu. Pot kırmaktan korkuyordu.

Dudaklarımda hemen bir tebessüm oluşurken her an mutfağa birinin gelebilecek olması, yaşadığımız durumu daha heyecanlı yapıyordu sanki. Bana bıraktığı küçük boşlukta bedenimi döndürerek onunla yüz yüze geldiğimde yüzümün her bir detayını inceledi. Yutkundum.

"Birisi gelecek şimdi," dedim fısıldayarak ama aynı zamanda da dudaklarımdaki gülümseme halimden gayet memnun olduğumu ortaya koyuyordu. "Uzaklaş hadi."

Çınar hiç hoşnut olmadığını belirten bir yüz ifadesiyle geriye çekildi. "Liseli aşıklar gibi olduk resmen," dedi homurdanırken. "Evlensek evleniriz ama biz köşe bucak saklanarak ilişki yaşamaya çalışıyoruz."

Ses tonu kalın olduğundan olsa gerek kısık konuşsa bile her an birisi duyacak endişesi yaşıyordum içimde.

"Daha yirmi yaşındayım," dedim omuz silkerek ve arkamı döndüm. Tezgâhın üzerindeki çaydanlığı alıp ocağa bırakırken "Önümüzdeki on yıl boyunca evlenmeyi düşünmüyorum," diyerek konuşmamı tamamladım.

"On yıl mı?" dedi Çınar hayretle. "Ben on yıl sonra otuz dört yaşında olacağım Başak."

"Yani?"

"Yani çocuğumla aramda otuz dört yaş olsun istemem. Yanında dedesi gibi dururum."

Hafifçe kıkırdarken "Çocuğumuz olacağını da kim söyledi?" dedim. "Ben çocuk istemiyorum." Arkam ona dönük olduğu için dudaklarımdaki sırıtışı göremiyordu ve bu kesinlikle işime geliyordu. Çünkü amacım onu sinirlendirmekti.

Üstelik bu konuları onunla konuşmamın bana ne kadar heyecan verdiğini fark etmiştim. Henüz ilişkimiz çok yeniydi, zamanın ne getireceğini bilmiyorduk ancak yine de onunla bir gelecek kurma hayali, hatta çocuklarımızın olma ihtimali kalbimi o kadar hızlı attırıyordu ki...

"Ne?" dedi Çınar yine. Bu sefer ses tonu hayret içerisinde çıkmıştı. "Başak sen bir bana baksana."

"İşim var," dedim tezgâhın üzerini silerken. Onu o kadar iyi tanıyordum ki tam şu an gözlerini kıstığından adım kadar emindim.

Omuzlarımdan tutarak beni önüne çevirdiğinde gözleri ciddi olup olmadığımı sorguluyor gibi bakıyordu. "Sen gerçekten çocuğun olsun istemiyor musun?" Aslında ben tamamen onu sinirlendirmek için öyle bir şey söylemiştim ancak Çınar bu durumu gerçekten çok ciddiye almış gibi gözüküyordu.

Cevap vermediğimde "Başak," diyerek beni uyardı. Hâlâ sustuğumu görünce derin bir nefes çekti içine.

"Sen beni erken yaşlandıracaksın," dedi başını iki yana sallarken. Gülüşümü engellemek için kendimi sıktım. O ise artık olayı ne kadar ciddiye aldıysa bana açıklama yapmaya başlamıştı.

CEBİMDEKİ ASKERWhere stories live. Discover now