"Onu bilmem de kırıldım, sapık desen daha iyiydi." Bir de ceketin fermuarını çekmişti, hakkım bu adama vallahi helal değildi. "Sapıksın." dedi dümdüz bir sesle, ardından da benim yüksek sesim duyuldu. "Ayıp oluyor ama!"

"Daha iyi dedin," Omuz silkip söylediği doğruydu da, bu adam hiç mi kinaye falan anlamazdı canım? Söylediğimiz her şeyde ilk anlamını direkt olarak mı kastediyorduk? "Bu hazır cevaplılığı alışverişte de beklerim."

"Ne alışverişi?" diye sordu ciddi bir sesle. Ben de gözüm doyduktan sonra mideme geçmiş, ikişer üçer götürüyordum masadakilerden. "Dolabı doldurmuşsun ama dans kursunda giyilecek doğru düzgün hiçbir şey yok," Çatalı ona doğrulttum. "Saten elbiseler ile pratik yapılmıyor, fantezine göre dolap dizeceğine gerçeklere dönseydin keşke."

"Bir iki görüşmeye dans kursundan kurtulursun sanmıştım," Alaycı tavrını umursamadım. "Yakışıklı platonik diye bir şey bilir misin sen? Seçeneği boldur ama gider bir kıza takılır, onu da oradan koparmak zordur. Biraz mantık," Kafamı iki yana sallayarak onu kınıyordum, çenem işe yaramış olacak ki o da ayağa kalkıp odasının yolunu tutmuştu. Geri döndüğünde önüme bir kredi kartı konulmuştu. "Ne istiyorsan al,"

"Limit?" dedim ilk olarak, "Sınırsız," cevabını alınca da diğer probleme geçtim. "Farkında mısın bilmiyorum ama kısa süre önce vuruldum, senin planın için delik deşik mi olayım? Sen de geleceksin benimle, bu sefer önüme geçeceksin hatta. Anca beraber kanca beraber."

"Madem bensiz gitmeyeceksin ilk olarak neden kredi kartının limitini sordun?"

"Prensip meselesi," diyerek kartı elime aldım. "Geliyor musun şimdi?"

"Güvenlik sorunun yok," Kısa bir an duraksadı. "Yine de istersen seninle birileri gelir."

"Bu devirde babama bile güvenmem," dedikten sonra elim vurulduğum yere gitti. "Başıma diktiğin adam beni çekip vursa şaşırmam, o kadar diyeyim."

"Ben de vurabilirim."

"Elbette," dedim sanki dünyanın en olağan ihtimali buymuş gibi. "Ama senin bunu yapmak için çok daha uzun vaktin var, evdeki düşmanıma da karşı gelemem ya?"

"Güven sorunun var diyeceğim, onu bile diyemiyorum." Kınar gibi kafasını iki yana salladı. Çayından bir yudum aldıktan sonra da "İyi, lazım diyorsan gidelim." demişti. Tefeciyi kabullenici görmek beni şaşırtsa da kararlılığım ona geçti herhalde diye düşünmüştüm. O gelmediği müddetçe gerçekten gitmezdim, ben canımı sokakta bulmamıştım.

Canlı kalkanım yoksa ben de yoktum.

"O zaman ben hazırlanıyorum," Masayı işaret ettim. "Burası da ellerinden öper." Gerekli iş kitlemeleri de yapıldıktan sonra kendimi odama atmış, itiraz etmesine fırsat vermemiştim. Sonuçta kahvaltıyı ben hazırlamıştım, eğer masayı da toplamamı istiyorsa az yiyip uşak tutabilirdi.

Bana bu evde bedavaya kalacak yer ve yiyecek yemek verdiği gerçeğini ise yok sayıyordum çünkü işime gelmiyordu.

Rahat bir tayt üstüne ince bir kazak geçirdim, kıyafetleri deneyeceğimi sanmıyordum ama olur da canım kabin önünde Tuğrul Akdemir'i bekletmek isterse zorlanmadan üstümdekileri çıkarırım diye düşünmüştüm.

Gen havuzunda yüzmek için fırsat kollayan tarafım bir an onu da kabinin içinde hayal etmişti ama hızla bu düşünceleri kovdum. Regl dönemim geliyor olmalıydı, aklım hemen sapkınlıklara kayıveriyordu.

Komodinin üzerindeki telefonu da aldığımda tamamen hazırdım, hem kendi günümü hem de Tuğrul'un gününü heba edecektim ama cefasız sefa olmuyordu işte.

DİP: ACININ KRALLIĞI Where stories live. Discover now