Başımı 9'a çevirince ona koşma ve her şeyden uzak bir hayat kurma isteği beliriyor içimde. Ancak bunun için çok geç çünkü ikimizi de öldürecekler.

Ertesi gün onunla hiç konuşmadım, bir sonraki gün de. Hatta Sarmad'ı öldürdüğünü söylediğinde onu çadırdan nasıl çıkardığını, ne tepki verdiğimi bile hatırlamıyordum. Belki kendisi usulca çıkıp gitmişti, belki ben kovmuştum. Bağırmış olduğumu sanmıyorum çünkü gece sakin bitti.

Hemen yola çıktığımız için onunla konuşmam da gerekmiyordu. Hem arkamızdan diğer kölelerle birlikte yürüyordu ve ben ona göre epey önde kalıyordum. Kendini kamptakilere 'Valor' olarak tanıtmıştı ama bunun gerçek adı olduğunu sanmıyordum. Bizim zamanımızda böyle isimlere yer yoktu.

Yol boyunca aklım hep ne yapacağımdaydı. Zaten o kadar uzun zamandır anı yaşamıyordum ki, kafamın içi hep yapacaklarımla, olacaklarla doluydu. Yüzüme fazladan kırışıklık eklendiğine yemin edebilirdim.

Normal şartlar altında yolu takip edip önümüze çıkan, Sarmad'ın uğradığı köylerden onun öldüğünü fark ettirmeden bilgi alacak, aynı zamanda yoldaki çeteleri temizleyerek katilleri arayacaktık. Ancak şartlar normal değildi. Ben katili bulmuştum ve onu kimseye söyleyemezdim. Çünkü 9'u işkencelerle öldürürlerdi ve ben buna izin vermezdim, Sarmad'ın katili olsa bile.

İşte bu yüzden orduyu oyalamam gerekiyordu. İki gün yol gittikten sonra, gece kamp kurduğumuz yerde duyuru yapacağımı söyleyip herkesi topladım ve vakit kaybetmenin doğru olmadığını; Roma, hanedanı ve sarayı açık bir şekilde tehdit ederken bizim yolda olmamızın bir anlamı olmadığını söyledim. Sarmad yaşasa bunu isterdi gibi şeyler geveledim ama sebep o değildi. Katil, 9 olmasa Sarmad'ın ne istediği umurumda olmadan o haydutu bulur ve yakardım.

İlk öğrendiğimizde, konseyi yakanın Roma hükümdarı olduğunu düşünmüştük ancak binbaşı hiddetle düşünmeden davranıp ondan hesap sormaya gittiğinde adam açıkça şaşırmış, üstelik Sarmad'ın ölümünü fırsat bilip başkente manevi bir saldırıya geçmişti bile.

Saraydan bana mektup geldiğinden beri orayı görmek istiyordum. Köle olarak geldiğim ilk yer büyük bir kamptı ve sarayı, Sarmad'ın ailesini hiç görmemiştim. Beni, okuduğum mektuptan da anladığım kadarıyla pek istemiyorlardı. Soylu değildim bir kere. Varisin soylu bir kadından doğmasını istiyorlardı fakat Sarmad öldüğü için tek umutları bendim. 'Babası hükümdar bile olsa, bir köle ancak köle yetiştirir.' Sarmad'ın annesinin mektupta açıkça yazdığı cümle işte buydu. Bu sebeple bebeğimi doğar doğmaz benden alacaklarına emindim. Yine de başkente dönmekten başka çare yoktu.

Bundan sonra Yüzbaşı'nın da dahil olduğu bir grupla iki rota belirledik ve bizim grubu başkente giden yola soktuk.

Diğerleri haydutları arayacaktı, boşuna bir çabayla tabii. O katil her gece aramızda uyumaya devam edecekti.

9'a çok kızgındım. Karnımdaki bebek için, kendim için, büyük bir halk için ayrı ayrı kızgındım hem de. Yüzüne bakmamaya çalışsam da kendimi tutamayıp onu merak ettiğim için suçlu da hissediyordum üstelik. Askerler onu çok çalıştırıyordu ve birebir çok kavgaya dahil olduğunu görmüştüm. Yine de tüm ağır işleri yaptıracak erkek bir kölenin olması işlerine geliyordu. İstese bu kamptan kaçabileceğini, verilen o işlerden kolaylıkla sıyrılabileceğini biliyordum ama yapmıyordu. Bazen, yemekler dağıtılırken ya da benim gece yürüyüşlerimde kafamı topraktan kaldırdığımda göz göze gelirdik ama ben hızlıca kafamı çevirirdim. Uzaktan beni izlediğini çok kez biliyordum. Yirmi gün kadar hepsine sessiz kaldım. Sonra o beni buldu.

ZAMAN TRENİWhere stories live. Discover now