Gözlerim, yan tarafımdaki arabanın camına kaydığında film kaplı camını indirip arabanın içindeki bana baktı.

"Çek sağa," dediğinde camların kapalı olmasına rağmen boğuk sesini duyabilmiştim. Gerçekten bunu söylerken onun isteğini yerine getireceğimi falan düşünüyor olmalıydı ama daha çok beklemesi gerekecekti.

Onu umursamadığımı belli edercesine daha çok gaza bastığımda önce arkamda kalsa da yine bir şekilde bana yetişmişti. Yolun boş olmasından faydalanarak da inanılmaz bir hızla ilerlemem, onun ağza alınmayacak küfürleri dizmesine neden olduğunda çatık kaşlarım altındaki bakışlarımı ona çevirdim. Fakat o, beklemediğim bir anda hızını arttırıp arabayı önüme kırdığında durmak zorunda kalmıştım.

Aslında durmasam da olurdu ama neyse ki aklımdan geçenleri yapmamıştım.

O, arabadan inip sert adımlarla bana doğru ilerlerken ben de emniyet kemerimi bir hışımla çıkarıp arabadan indim.

"Ne yapıyorsun sen?" dedi, en sonunda ortada buluştuğumuzda. İkimizin de gözlerinden resmen alev fışkırıyordu ve birazdan çok büyük bir tartışma yaşayacağımıza adım kadar emindim. "Alıştın iyice gitmeye." dediğinde başımı hızla ona doğru çevirdim.

"Ne yapacaktım?" dedim, carlayarak. "Ulan çevrende karı bitmiyor amına koyayım! Ne yapacaktım, söyle?"

Bağırışlarım, bomboş otobanı adeta inletirken o ateş gibi gözleri ne gözlerimden ayrılıyor ne de dudaklarını aralayıp tek kelime edebiliyordu. Çünkü biliyordu, ne kadar haklı tepkiler verdiğimin farkındaydı ve ben de biliyordum, eğer haklılık payım olmasa dünyanın öbür ucuna gitsem bile peşimden geleceğini biliyordum.

"Sakinleş," dediğinde ilk söylediği şeyin bu olması, beni çileden çıkarmaya yetti. Hem beni bu raddeye getiren kendisiydi hem de sakinleşmemi bekliyordu. "Bu şekilde çekip giderek ya da bağırıp çağırarak anlaşabileceğimizi mi düşünüyorsun?" derken onun da en az benim kadar öfkeli olduğunu fark etmiştim. Boynundaki damarlar yine belirginleşmiş, yeşil gözleri yangın yerine dönmüştü.

Buna rağmen benim öfkem, onun yangınının yanında cehennem ateşi gibiydi.

"Konuşarak anlaşabiliyor muyuz?" dedim, alayla. "Seni tanımak için verdiğim çabalara sen karşılıksız kalıyorsun ve ben, senin hakkında senden öğrenmem gereken şeyleri hep başkasından öğreniyorum! Ki şu an, siktiğin orospuların ilişkimize dahil olmasından bahsetmiyorum bile!"

Dudaklarımdan dökülen ve biraz olsun uzlaşmaya varmayan aksine fazlasıyla edepsiz olan kelimeler, ona ulaştığında dilini alt dudağının üzerinden hırsla geçirdi.

"Ağzını topla," dedi, sakince fakat gözlerine bakan bana göre hiç sakin görünmüyordu. Açıkçası umrumda da değildi.

Alayla güldüm. "Neden?" dedim, sahte bir merakla. "Onları, orospu olarak anmam zoruna mı gitti yoksa?" dediğimde eli bir anda sertçe çenemi kavradı, aramızdaki mesafe kapandı. Ateş saçan gözleri, benim cehennemimde kısaca gezinirken dudaklarım arasından verdiğim nefes, dudaklarına çarpmıştı. Bu ani hareketi beni oldukça şaşırtsa da tavrımdan ödün vermeyerek gözlerinin en içine bakmaya devam ettim.

"Zoruma giden tek şey," dedi, en sonunda. "Bana böyle davranman." Çenemdeki parmaklarının tutuşu öylesine sertti ki parmaklarının izinin çıktığına neredeyse emindim. İlk defa ikimiz de böylesine ileri gidiyorduk ve ben, aramızdaki saçmalığın daha ne kadar böyle süreceğini merak ediyordum. "Bana öyle bir bakıyorsun ki, kendimi berbat bir adammış gibi hissediyorum!" dediğinde az önce asıp kesen ben değilmişim gibi yine gözlerim dolmuştu. İşte bu da, kendimde nefret ettiğim başka bir özellikti.

PRANGALAR | +18Where stories live. Discover now