Bir diğer kişi Rin'in pasif agresif hareketlerine, savunma mekanizması olarak geliştirdiği hırçınlığına rağmen her daim ona şefkatle yaklaşan, hatalarını yüzüne vurmayan, omuz uzatan, Rin istemediğini söylese dahi ona en sevdiği çaydan alan en yakın arkadaşı Hiori'ydi.

Rin, bu üç seçenekten birisini gözlerinin önüne getirmeliydi. Çünkü sorunun cevabıydılar. Öyle de yaptı. Zihni karşısına Teru'nun yanağını yaladığı anı, Anri'nin ara ara kendi ergenliğinden bahsedip kıkırdadığı anı, Hiori'nin şefkatli cam göbeği gözlerini çıkardı.

Cevap üç seçenekti. Ama Rin dördüncü seçeneği de gördü.

Revirdeyken yan masanın üzerine bırakılan melisa çayı ve küçük kağıt, sabah güneşiyle beraber belirgin olan gülümseme, bir şey öğrenirken büyüyen gece mavisi irisler, olan bitenden habersiz bir şekilde uyuyakalmış bir silüet...

Bir dakika! İsagi Yoichi mi? O zihninde ne halt ediyordu? İsagi sadece sınıf arkadaşıydı. Böyle bir durumda nasıl aklına gelebilirdi? Bir anlığına kafa karışıklığı yaşamış olmalıydı. Evet evet, kafa karışıklığı. Ve bu kafa karışıklığı yüzünden Rin'in eli ayağı birbirine dolaşmış, yanakları da yoğun kan akışından dolayı yanmaya başlamıştı.

Bugün bir de onunla ödev yapacaktı! İsagi'nin yanında da böyle saçmalarsa kafasını sonsuza dek kuma gömerdi. Şimdi bile yapmak istiyordu aslında ama ortada bir ödev olunca o iş biraz zordu. Belki ödevi tamamladıktan sonra yapardı bu işi.

Rin dışarıda kendisiyle ne kadar süredir debelendiğinden, dışarıdan nasıl göründüğünden bir haber kapının önünde dolanmaya devam ederken bir anda açılan kapıyla olduğu yere çivi gibi çakıldı. Kafenin önünde on saat beklerse beklerken de bir ileri bir geri yaparsa bu elbetteki içeridekilerim dikkatini çekerdi.

"Evladım birine mi bakmıştın?"

Kapıyı açan kişi ; ağarmış açlarını yemek çubuğunu andıran iki çubukla topuz yapmış, beline çiçek desenli bir önlük bağlamış, altmış yaşlarında olduğunu tahmin ettiği bir kadındı. Kılık kıyafetine bakılırsa kafeyi işleten kişi oydu.

Dün kötü ne olabilir diye düşünürken ilk ihtimal yaşanmıştı bile. Rezil olmuştu harika.

Rin, Dükkanın önünde dikilip durmam tuhaf göründüğü gibi rahatsız edici de gelmiştir. Kendimi tokatlamak istiyorum diye aklından geçirirken zor da olsa soğukkanlılığını korumaya çalışarak yaşlı kadının önünde saygıyla eğildi.

"Grup arkadaşlarımla ödev yapmak için bir yerde sözleştik ve orası burası mı diye emin olmaya çalışıyordum. Rahatsızlık vermiş olmalıyım kusura bakmayın." dedi.

Rin, kendi akrabaları dışında yaşça büyük insanlarla iletişime girmemişti, onların da huysuz ve sinirli insanlar olduğunu hesaba katarsa karşısındaki kadının da öyle olacağını düşünüp kendisini buna hazırlamıştı.

Kadının ciddi ifadesi yerini gülümsemeye ve kahkaha bırakmasına hiç hazırlıklı değildi.

"Senin gibi sevimli bir çocuk mu rahatsızlık verecek? Bu ömrü hayatımda duyduğum en komik fıkralardan olabilir."

Sevimli mi? O mu sevimliydi? Rin dışarıdan verdiği izlenimi ve kendisinin davranış biçimi az çok biliyordu. Kendisini tanımlayabileceği kelimeler yeteri kadar vardı ve sevimli kelimesi bunlardan birisi değildi. Rin bile kendisini sevimli bulmazken yaşlı bir kadın nasıl böyle düşünebilmişti?

"Rahatsızlık vermediysem ne güzel." demişti kadının ona "sevimli" demesini kulak arkası etmeye çalışarak. Farkında olmadan gözlerini kaçırması ve uzun perçemiyle oynamasının şaşırılmayacak derecede tatlı göründüğünden bir haberdi. Hafif pembeleşmiş yanakları da Rin'i iyice ele verdi ve yaşlı kadın kıkırdamayı sürdürerek Rin'in omzunu patpatladı.

elem çiçekleri | rinsagi Where stories live. Discover now