"Hiç güven vermiyorsun," dedi Çınar, beni şöyle bir incelerken. "Günlerdir görüşmüyoruz ve beni gördüğün ilk an gerçekten bir şey söylemeyecek misin?"

Burak, Çınar'ın arkasından başını biraz çıkarttı ve ben demiştim dercesine sırıttı. Sonra tekrar kafasını çekti. Şu an tam olarak kafasına vurmaya çalıştıkça sürekli kaçışan şerefsiz oyuncağa benziyordu.

"Sadece dört gün," dedim bakışlarımı Çınar'a çevirirken.

"Dört gün gayet uzun bir süre," dedi o da sesindeki ciddiyetle.

Cevap vermeden önce gözlerine baktım ve dudaklarımda hafif bir gülümseme oluşmasını engelledim. "On üç yıl nasıl dayandın?"

Burak arkadan "Vaaoovv, sapladı," diyerek fırladığında Çınar'ın ona dönmesiyle bu sefer de benim arkama geçip saklanmıştı. Boyu benden uzundu, arkama saklanması hiçbir işe yaramıyordu. Her ne kadar kardeşimi dövmek istesem de şu an gözüme tatlı geldiği için güldüm ve kolumu kaldırarak saçlarını dağıttım.

"Sapladım değil mi lan?"

"Ayıp ayıp," dedi Çınar bana hiç onaylamazca bakarken. "Anladım ben tamam," dedi ve trip atarak arkasını döndü. Arkasından bön bön bakarken Burak kulağıma eğildi. "Alındı galiba," dedi gülerek ama onun bana alınmış olma ihtimali kendimi oldukça kötü hissetmeme yeterli olmuştu.

"Burak sen git içeri geliyorum ben," dediğimde Burak kıkırdadı.

"Koş, kap gel gönlünü eniştemin."

Burak bir şey dememe fırsat vermeden koşarak eve gittiğinde arkasından bakıp gözlerimi devirdim. Ne eniştesiydi bu? Dışarıdan böyle mi gözüküyorduk cidden?

"Çınar!" diye seslendim ve daha fazla düşüncelerimde boğulmaya izin vermeden arkasından koştum. Zaten o da ben seslenir seslenmez durmuştu.

"Siz gelmeyecek misiz havaalanına?"

Çınar küskün bir tavırla "Geleceğiz," dedi ve bakışlarını başka yere çevirdi. Minnoşluğu karşısında gülesim geldi ama ciddi yüz ifademi bozmadım.

"Tamam o zaman," dedim ve arkamı döndüm. Fakat Çınar "Başak," diyerek durdurmuştu beni. Arkamı dönüp bakışlarımı ona çevirdiğimde "Sana vereceğim bir şey vardı, bekle," dedi.

Merakla ne vereceğine bakarken Çınar arabasına doğru ilerledi ve bagajı açtı. Ardından orta boy bir kutuyu eline almış ve bagajı kapatarak yanıma gelmişti. Hava kararmak üzereydi bu yüzden elindekinin ne olduğunu anlayamamıştım. Almam için bana uzatana kadar.

"Beni abin sandığın sıralarda abinin kulaklığını kırdığını söylemiştin," dedi ve elindeki kutuyu bana uzattı. Kulaklığı... "Askerden gelene kadar abinin kulaklığını ve bilgisayarını ne kadar özlediğini dinleyip durdum."

Elleri arasından kulaklığı alırken, abimin gitmeden önce aldığı son model kulaklığın aynısı olduğunu görmüştüm. Kalbim hızlı hızlı atarken yutkundum. Yetmedi, tekrar yutkundum.

"Çınar..." dedim ne diyeceğimi bilemeyerek.

"Evde bir katliam çıkmasın diye aldım," dedi gelişigüzel bir şekilde. O katliamın bana zararı dokunacağını bildiğinden, dolaylı olarak kulaklığı benim için almış sayılıyordu. Bu ince düşüncesi karşısında etrafıma şöyle bir bakındım. Annem yine bir şeyini unutmuş olmalıydı ki hâlâ evden çıkmamışlardı. Selin teyze ve Hasan amcadan da herhangi bir hareketlilik yoktu. Dudaklarımdaki gülümseme büyürken ayaklarımın üzerinde yükseldim ve elimdeki kutu izin verdiği kadarıyla kollarımı boynuna doladım. Sarıldım ona.

CEBİMDEKİ ASKERWhere stories live. Discover now