Dün gece aklıma geldiğinde bir anda durdum. Gelgitleri olan bir geceydi. Onu öpmeye çalışmıştım, kehaneti anlattıktan sonra. Beni öper sanmıştım, bir kez daha yanılmıştım. Beni öpmemişti. Beni sevmediği için değil, beni düşündüğü içindi. Bu an aklıma geldikçe gülümsüyordum. Sevilmek, hayattaki en iyi duyguymuş, yeni fark ediyordum.

"Ama sana anlatacaklarıma üzülme, olur mu? Üzülme sakın," Yüzümü gökyüzüne kaldırıp yağmurlarla dolmuş taşmayı bekleyen bulutları izledim, kötü hava kötü duygular hissetttirirdi. Tekrar mezara çevirdim yüzümü, "üzülme. Christian'ı bir kez daha gördük. Zaten o, ablan biliyorum ama onun derdi siz değilmişsiniz. O, anneme beni vermek istiyor." Yanağımın içini ısırdım gelen hıçkırığı geri göndermek için. "Ben Chris'e hiçbir şey yapmadım. O neden benden nefret ediyor, bilmiyorum. Sanırım çocukluktan gelen bir şey."

"Bert, Vance'ye dün gidebileceğimi söyledim. Ama o doğrusunu anlamadı." Arkamı bir kez daha kontrol ettim, hala aynı yerde olduğunu görünce önüme döndüm. "Onu terk edip gideceğimi, sevgiliyi unutur gibi unutacağımı sandı" Kuvvetli bir rüzgar estiğinde titredim. "Ben onu terk edemem ki, insan canından gidemez zaten. Onu terk ederim sandı, annemden kaçtığımı unuttuğu için mi? Annemin beni alacağını düşünemediği için mi?" Dudaklarım titredi ama bu soğuktan dolayı değildi.

"Onu terk edip etmeyeceğimi sordu, onu terk etmemem için beni tembihledi. Cevap vermedim, ne diyebilirdim? Anlatamadım ve bu defa beni anlamadı. Vance ilk kez beni anlamadı."

Ağlamak istedim, incilere inat ağlamak istedim. Ağlayamadım, bulutlar anladı bunu sanırım. Onlar ağladı, için için ağladı. Senin kaderine, senin için dediler ama bunu da kimse duymadı. Bir ben duydum. Her şeyi duymaktan yorulan ben duydum.

Yağmur aniden bastırdığında bile hareket etmedim. Sağanak sesinin arasında bana doğru gelen adım seslerini duydum. "Affet beni Bert, affet beni. Seni unutursam affet. Çünkü bu isteyerek olmayacak." Yaklaştı adım sesleri, "İnsan hisseder mi bilmiyorum ama hislerim yanılsın istiyorum. Bana bu seni son görüşüm diyen hislerim yanılsın, Bert." Omzumda hissettiğim tanıdık el beni irkitmedi.

"İnci Tanem? Hadi gidelim, çok ıslandın zaten." Başımı sallarken oturduğum yerden doğruldum. Mezara bakarken içten bir şekilde gülümsedim. Bert'in beni hissettiğini umdum.

"İyiki seni tanıdım, Bert." Gülümsedim, "İyiki.." Bakışlarımı mezardan alıp Vance'ye çevirdiğimde gözlerindeki farklı bir ifadeyle bana bakıyordu. Anlamıştı belkide Bert ile konuşmamı, sorgulamadım. Üzerimde kabullenmiş bir hal vardı. Neyi, neden, niçin kabullendiğimi bilmediğim bir durumdu. Belkide en iyisi buydu.

Vance bir kolunu omzuma dolayarak ısınmamı sağlarken bende beline sarıldım. Onun adımları aceleciydi, yağmurdan kaçıyordu. Ben ise sadece ona ayak uyduruyordum.

Seni terk etmem Vance, insan canından gidemezdi. Senden gidersem canımdan da gidecektim.

---

Sobadan gelen odun cızırtıları dışarıdaki soğuk havaya zıt olarak nahoş bir ortam oluşturuyordu. Yolda fazlasıyla ıslanınca Will bize kızmış, biz üzerimize değiştirirken o sobayı yakmıştı. Sıcak yemeğin ardından, ki bunun içerisinde Will'ın bayıldığı pilav da dahildi, üçümüz sobanın yanında ısınıyorduk. Başımı Vance'nin dizlerine koymuştum ve o, saçlarımı yavaş yavaş okşuyordu. Will de onun hemen yanına oturmuş başını omzuna yaslamıştı. Sessizlik hakimdi, ta ki Will konuşana kadar.

"Bunu bilmediğiniz için bu seferlik size kızmayacağım ama seneye hatırlamazsınız fena halde bozulurum." Vance'nin saçımı okşayan eli bir an duraksadı ama ardından devam etti. Ellerindeki şefkati hissetmek bana iyi geliyordu.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now