14.Bölüm-"Kimsin Sen?"

En başından başla
                                    

"Ne?" Dudaklarımdan dökülen şaşkınlık dolu kelimeden sonra gülmeye başladığımda Baran başını ellerinin arasına alarak dizlerinin üzerine düştü, başını bir tavus kuşu gibi yere gömdü.

"Sizden nefret ediyorum, beyinsizler!" Boğuk bir sesle söylenirken onu umursayan bir kişi bile yoktu. Ayaz'ı unutmadım ama o an orada dakikalarca fotoğraflara bakıp gülerken bir kez olsun kenarda oturan o adama bakmadım. O da tek kelime etmedi ama yinede gözleri üzerimden hiç ayrılmadı.

Konuşmasını bekledim, bunu kendime bile zar zor itiraf etmiş olsamda saatlerce umut ettim. O sustukça ben sinirlendim, ben sinirlendikçe o umursamadı. Dakikalar sonra gözlerini telefondan ayırdığında ayağa kalkarak kapıya doğru yürüdü. "Reya, gidiyoruz."

"Nereye?" Sorum üzerine yine sessiz kalınca ayağa kalkarak önüne geçtim. "Konuşsana, sana dedim!" Karanlık gözleri gözlerimi bulurken ne kadar öfkeli olduğunu ancak kavrayabilmiştim fakat sebebini bilmiyordum.

"Ceket al üzerine."

"Nereye gidiyorsunuz ki?" Tuna da aynı soruyu sorunca Ayaz çok daha fazla sinirlendi.

"Soru sorup durmasanıza!" Bana döndü, "Sende ceketini al da gel!"

Bana sinirlenmesi hiç hoşuma gitmemişti. Kollarımı göğsümde birleştirip olduğum yerde dikilmeye devam ederken haraket etmediğimi görünce sinirle arkasını döndü. Kapıdan çıkmadan hemen önce, "Kal o zaman burada!" dedi ve kapı çarpıldı. Ben aynı şekilde durmaya devam ederken beş saniye içinde kapı yeniden açıldı ve Ayaz bana doğru eğilerek kolunu bacaklarıma doladı. Birden kendimi onun sırtında baş aşağı bulduğumda şaşkınlıkla dudaklarımı araladım ama inat etmiştim bir kere, o bana sinirleniyorsa bende onunla konuşmazdım.

Dünyayı yeniden düz görmeye başladığımda motora bindi ve çalıştırdı. Omzunun üzerinden bana bakarken binmemi istediğini anladım. Tek kaşım yavaşça havaya kalkarken öyle bir kaşlarını çattı ki bir an gözüme fazla güzel göründü. Kaşlarını çatmak ona çok yakışıyordu, yakışıklıdan da öte, güzel görünüyordu. O güzel bir adamdı. Sadece onu kızdırmak için bile sabaha kadar hiç konuşmadan böyle durabilirdim ama bana öfkelenmesi hoşuma gitmiyordu. Motorun ayaklığını indirip üzerinden kalktığında, "Binsene kızım!" dedi tahammülsüzce. Dimdik yüzüne baktım ve haraket etmedim. Bir kez daha kollarını bacaklarıma sardı fakat bu sefer beni kucağına almıştı.

Motora oturmamı sağladıktan sonra kendiside önüme geçti. Kollarımın göğsümde olduğunu gördüğünde ağzının içinden bir şeyler mırıldandığını fark ettim. Ellerini bana dönmeden ellerime doğru uzatarak kendisine çekti. Kollarımı beline doladıktan sonra kaskını takarak gaza bastı. Kollarımı beline dolamış olmak ona sarılıyormuşum gibi  görünmesini sağlamıştı. Mecburen başımı sırtına yasladım ve sırf ona inat olsun diye kollarımı geri çekmedim. Geniş sırtı rüzgarın saçlarımı havalandırmasına engel olamasa bile aklım kollarımı iki yana açmakta kalmıştı.

Birkaç sokağı hızlıca arkamızda bırakırken hâlâ nereye gittiğimizi bilmiyordum. İşin kötüsü soramıyordum da çünkü o bana sinirlenmeyi bırakmadan tek kelime etmezdim. Dakikalarca dolaştık motorla, hiç görmediğim sokaklardan, mahallelerden geçtik. Bir türlü yol bitmiyordu ve bu güzel sokaklardan geçerken onun sırtına yapışıp kalmak sinirlerimi bozuyordu. Daha önce geçtiğimizden emin olduğum bir sokaktan geçince sessiz bir şekilde derince nefes alarak ofladım. Acaba yolu mu karıştırmıştı? Biz nereye gidiyorduk Allah aşkına!

Onların evinin dört sokak aşağısında bir yerde durduğumuzda kaşlarımı çattım. Ne yani? O kadar saat dolaşmış ve beş dakika mesafedeki yere mi gelmiştik? Şaka falan mı yapıyordu? Motordan indiğinde şaşkın yüzüme bakarak motorun ayaklığını indirdi. Artık bana öfkeli değildi, hatta hafifçe gülüyordu ve kesinlikle bu gülümsemede bir alay vardı.

Parmak Uçlarındaki YabancıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin