Çocukluğumda kitaplara düşman birisiydim. Ne kitap okumayı ne de yazmayı severdim. İlk kitap
okumaya altıncı sınıfta başlamıştım. Okumayı sonradan söktüğüm için değil okumanın ne denli önemli
olduğunu bilmediğim ve umursamadığım içindi. Normalde altıncı sınıfta da okuyacak biri değildim.
Altıncı sınıfın ikinci döneminde bir sebepten dolayı okulumu değiştirmek zorunda kalmıştım. Gittiğim
okulda Hem sınıf hocamız ve Türkçe öğretmenimiz olan fidan hoca benim kitaplara olan ilgisizliğimi ve
düşmanlığımı fark edip beni bir gün odasına çağırıp konuşmak istediğini söyledi. Odasına gittiğimde
beni karşısına alıp “ yıldızcığım senin kitaplara olan ilgisizliğin dikkatimi çekti ve bu beni biraz üzdü.
Kitaplara olan bu tavrının belli bir sebebi var mı, varsa söyle beraber çözelim.” Fidan hocanın
söylediklerini dinledikten sonra tek kelimelik bir cevap verdim. “bilmem” fidan hoca hafif bir
tebessümden sonra “senin yaşlarındayken bende kitap okumayı sevmezdim hatta bana hediye alınan
kitap setini sobaya atmıştım. Eski zamanlar yokluk zamanlarıydı babamların okumam için aldıkları
kitap setini yaktığımı gören annem ve babam bir güzel bana kızarlarken ben okumak istemiyorum
dememin ardından babam yüzüme sert bir tokat indirdi. Küçük vücudum yere serilmişti birkaç
dakikalık sersemlikten sonra hızla kalkıp odama gittim yatağımın içine girdiğimde bütün olanları
kitaplar yüzünden olduğunu düşünüp kitapları suçladım ve kitaplara olan nefretim arttı. Beşinci sınıfa
kadar nefretim devam etti. Taki benim seni karşıma aldığım gibi rehber öğretmenimiz Zehra hoca
beni karşısına alıp konuşana kadar. Bana bir kitap hediye etti ve bu kitabı bitirirsem bana elmalı şeker
alacağını söyledi kitabı bir hafta içinde zevkle bitirdim. Kitap okumak sadığım gibi değilmiş. Kitap
okumak insanı başka bir evrene, bir ütopya ya ışınlıyordu bunu o an fark etmiştim. O günden sonra
hep kitap okudum ve Zehra hocadan tavsiye alarak okumaya ve bazı makaleler yazarak bugünlere
kadar geldim belki o gün Zehra hoca beni karşısına alıp konuşmasaydı ne öğretmen olabilirdim ne de
kitap okuyarak ufkumu, kelime haznemi ve hayallerimi geliştire bilirdim. Bende aynı Zehra hoca gibi
bir öğrencimin geleceğini aydınlatmak ve ufuklara açılmasını sağlamak için sana bir öğretmen bir abla
olarak sana tavsiyede bulunmak istiyorum, o gün öğretmenimin bana verdiği kitabı sana hediye
etmek istiyorum.” Çekmecesini açıp kapağı biraz yıpranmış kitabı bana verdi “lütfen bu kitabı oku ve
beğendiğin bölümleri ve sözleri bir deftere kaydet” dedi. O gün o kitabı fidan hocadan almıştım.
Ancak hiç okuma ümidiyle almamıştım. Bir gece yatağımda yatarken pencerenin ardından bir aydınlık
göründüm yataktan doğrulup dışarı baktığımda tepedeki pas parlak yıldız dikkatimi çekti elbette ilk
kez görmüyordum yıldızı ama bu sefer çok tanıdık gelmişti zihnimi biraz zorladığımda fidan hocanın
verdiği kitabın kapağı gözümün önüne geldi. Hızlı ve meraklı bir şekilde yatağımdan kalkıp kitabı
aldım, bulmam biraz zor olmuştu…
Kitabın kapağındaki yıldızın üstünde elini gezdirip resme dikkatlice baktı ve kapağı çevirip ilk sayfayı
okumaya başladı. İki üç sayfa okumuştum ki fidan hocasının sözleri aklıma geldi “Kitap okumak insanı
başka bir evrene, bir ütopya ya ışınlıyor” fidan hoca doğru söylüyormuş. Daha onuncu sayfaya bile
varmamıştım ama kendimi çoktan başka bir ütopya ya ışınlamıştım…
İşte kitap okumaya o gün başlamıştım. Şu anki yazarlık serüvenime ilk adımımı o gün atmıştım.
Yazarlık dediğime bakmayın daha bir kitap bitirmişliğim yok, öyle kendi çapımda yazdığım bir kaç
hikâyeyi bile tamamlayamadım. Evet, bana yazar demek bin şahit isterdi ama ben ilk kitabımın özetini
yazdığımdan beri kendimi yazar hissediyor ve yazar diyordum, ne kadar başarısız olsam da
yazıyordum işte…

Ben KüçükkenWhere stories live. Discover now