"Bana işimi öğretme." derken gözlerini telefon ekranından çekmemişti Kaan. "Merak etme, bir şey yapacak değilim. Nihat Bey'le aramı bozmaya niyetim yok."

Bu biraz da olsa içime su serpmişti ama Buğra'nın "Yayına son 1!" demesiyle beraber Kaan'ın yüzüne manasız bir sırıtış yayılınca aslında sadece kendimi kandırdığımı anladım.

Ona asla güven olmazdı.

Programı riske atmamak için çok uçuk oynayamayacağını biliyordum ama bana sataşmaktan vazgeçmeyeceği de bir gerçekti. Özellikle de geçen gün Altay'ın ofise geldiğini gördükten sonra kim bilir akşam yatmadan nasıl senaryolar kurmuştu kafasında.

Son bir kez derin nefes aldım ve toparladım kendimi. Kaan da bu sırada oyununu kapatmış, telefonunu cebine koymuş ve düzgün bir pozisyon almıştı.

"3, 2, 1!" İçimden bildiğim tüm duaları okurken yüzüme ufak bir tebessüm kondurdum. Beni şu an motive eden tek şey Buğra'nın yayından önce söylediği "Yavşak yavşak konuşmaya başlarsa yayını keser, yerine şarkı gireriz merak etme." konuşmasıydı. Ona da ne kadar inanabilirim, bilmiyordum çünkü gözü bir kez Yeşim'e dalarsa bir daha yayın sonu anca kendine gelirdi.

"Yayındayız!"

Hadi kızım... Sen ne yayınlar atlattın. Bunu da yapabilirsin.

"İyi akşamlar sevgili futbolseverler. Maç Öncesi'ne hepiniz hoş geldiniz. Ben Eylem Acar, bugün sizi ben karşılıyorum."

Pekâlâ, iyi bir giriş yaptığım söylenebilirdi. En azından sesimi sağlam tutmayı başarabilmiştim ve gerilince sallamaya başladığım bacağım da şu an sabitti.

Kısa bir duraksamanın ardından devam ettim giriş konuşmama: "Yanımda da, %50 Futbol'dan da aşina olduğunuz Kaan Erdemir var. Hoş geldin, Kaan."

Normalde Ayça'nın tek başına sunduğu program bugün Nihat Bey'in zoruyla bize kalmıştı. Evet, işim buydu ama tam olarak bu muydu gerçekten?

Kaan'ın da yüzünde en az benimki kadar sahte bir tebessüm yayıldığında fazla profesyonel olduğundan bunu gizlemeyi başarabilmişti. "Hoş buldum Eylem."

"Ben hiç vakit kaybetmeden programa geçmek istiyorum açıkçası çünkü iki takımın da önünde çok kritik bir viraj var." dediğimde olası muhabbetlerimizi sıfıra indirip tamamen programa odaklanmıştım. Öte yandan hem Fenerbahçeli kimliğimle hem de muhabir kimliğimle gerçekten merak ediyordum bu maçın sonucunu. Sıradan bir lig maçı gibi gözükebilirdi. Ama... "Fenerbahçe bu maçı kazanması hâlinde liderliğini koruyacak ancak yenildiği takdirde liderlik iki puan altındaki Galatasaray'a geçiyor. Öte yandan Kasımpaşa, bu maçı kazanamazsa küme hattına geriliyor. İki taraf için de ölüm kalım maçı diyebiliriz yani. Senin bu maç ile ilgili öngörün nedir? Sence bizi sahada neler bekliyor?"

"Öncelikle, ölüm kalım maçı olduğu konusunda sana katılıyorum. İki taraf için de çok zor bir maç bizi bekliyor. Programdan önce Fenerbahçe'nin ilk 11'ine baktım fakat çok iç açıcı olduğunu söyleyemem. Yani bu kadar kritik bir maça böyle bir kadroyla başlamak inanılmaz yanlış."

Kendini bu kadar düzgün ifade etmesine elbette şaşırmadım. Kameralara nasıl oynaması gerektiğini çok iyi biliyordu.

"İlk 11'den bahsettiğin için hemen araya giriyorum, sonrasında kadroyu konuşacağız." dedikten hemen sonra elimdeki kâğıtlara döndü bakışlarım. "Fenerbahçe'de bugün kalede Altay; defansta Ferdi, Samet, Szalai ve Lincoln; orta sahada Arão, Arda Güler, Miha Zajc, İrfancan Kahveci ve ileri uçta da Enner Valencia - Batshuayi ikilisi var. Kasımpaşa'da ise kalede Erdem; defansta Yasin Özcan, Donk, Graovac ve Mickael; orta sahada Eysseric, Hajradinovic, Ahmet Engin, Chouiar ve Mamadou Fall; ileri uçta ise Bahoken karşılıyor bizi. Alioski ve Sadık Çiftpınar, sakatlıklarından dolayı bu karşılaşmada yer alamazken Mert Hakan Yandaş ise kart cezalısı olduğu için sahada göremeyeceğimiz isimler arasında." Hatasız telaffuz ettiğim isimlerin verdiği saçma gururla beraber Kaan'a döndüm. "Senin bu kadrolar hakkındaki yorumun nedir Kaan?"

asparagas | altay bayındırHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin