Bölüm 2

1.2K 131 1
                                    

2. BÖLÜM

Erce, Sonay'da ki tuhaflığı fark etmişti fakat bir türlü sormaya cesaret edemiyordu. Kızın peşi sıra koşturup durmaktan sıkıldı. Zaten nefes nefese kalmıştı. Ellerini dizlerine dayayıp, soluklanmaya çalıştı. Tabi, yeni yetme izin verirse...

"Erce dinlenmeye zamanımız yok, Leliel'i bir an önce bulmalıyız."

"Biliyorum ama ölmemi istemiyorsan, dinlenmeme izin vermelisin. Koşacak gücüm kalmadı."

"Güneş batmak üzere, en fazla on dakikamız kaldı."

Erce, ellerini dizlerinden çekip doğruldu. Şimdi daha ciddi görünüyordu. "Söylesene, öngörü almadığına göre, nereye gideceğimizi nereden biliyorsun? Ya yanlış yöne ilerliyorsak?"

Sonay, yaşadığı şaşkınlığın üzerine, gözleri uzaklara daldı. Sorunun cevabını kendi de bilmiyordu. "İçgüdü diyelim."

"Hımmm, anladım. Yeni bir yetenekle tanıştın ama bana söyleme zahmetine bile girmedin, öyle mi?"

"Hayır, hayır, yanlış anladın. Doğruluğundan emin değilim. Sadece, başka çarem yok. Bu yüzden içgüdülerimi takip ediyorum. Zaten çok geçmeden, bunun bir yetenek olup olmadığını ikimizde göreceğiz. Şimdi, yeterince dinlendiysen devam edebilir miyiz?"

"Son soru... Gilmen melek ışığını neden almadı?"

"İnan bana, bende en az senin kadar şaşkınım... Belki de, Leliel'i başka türlü yenemeyeceğimizi biliyordur. Olamaz mı? Melek ışığını kullanırsak, ona karşı bir şansımız olacağını düşünüyor olabilir!"

"Bu hiç aklıma gelmemişti. Evet, çok mantıklı. Yine de harika bir duygu olmalı, yani melek ışığına sahip olmak. Bu durumda artık bir yeni yetme değil, melek sayılmaz mısın?"

Sonay kararsızdı. Arkadaşına imalı bir bakış atıp, "Bilmiyorum ama şimdi bunlara kafa yoramayacak kadar meşgul olduğumu biliyorum. Hadi, gidelim artık." dedi.

İkili her geçen dakika karanlığa gömülen gökyüzüne baktı. İkisi de, güneş batmadan önce Leliel'e ulaşamayacağını biliyordu, fakat yine de ilerlemeye devam ettiler. Ta ki, ayın ışıltısı ağaç dallarından sızmaya başlayıncaya dek...

Orman ürkütücü bir sessizliğe bürünmüştü. Zifiri karanlık tenlerinden, ruhlarına kadar tüm hücrelerine işliyordu. Havanın tuhaf bir kokusu, toprağın tuhaf bir dokusu vardı.

Sonay o an durup, kendi kararlarını sorgulamaya başladı. Alev Kafayı dinlememekle aptallık etmişti. Ama diğer türlüsü de, onlara fazla zaman kaybettirecekti. Aslında beklemek, bu şekilde Leliel'in kucağına gitmekten daha iyi bir olasılık olabilirdi fakat olan olmuştu. Artık geri dönemezlerdi.

Anlatılanlara göre, gece meleğinin gücünün doruğa ulaşması, an meselesiydi. Sonay güzel bir plan yapmalı ve onu onikse hapsetmeliydi. Ancak düşüncelerini bir türlü toparlayamadığı gibi, plan da yapamıyordu. Kendini aciz hissetti. Her şeye karşı...

İşin aslı, yeni yetme güçlü rakiplerle karşılaşmanın keyfini, hiçbir şeye değişmezdi. Ancak kendi açısından, yenilgiyi hazmetmek de oldukça büyük bir sorundu. Oysa rakibinin güçlü olması, çoğu zaman yenilgiyi beraberinde getirirdi. Bu savaşı kazanmanın hem kendi, hem de dünyanın bekasına olacağını düşününce, kendine kaybetmek gibi bir lüksünün olmadığını hatırlattı.

Sonay tüylerini diken diken eden havayı solurken, temkinli adımlarla içgüdülerinin belirlediği rotayı takip etmeye devam ediyordu. Ta ki keskin bir çığlık, karanlığın ortasından onlara ulaşana dek!

İkili savunma halini alıp, kalın gövdeli bir ağacın arkasına saklandı. Ne olduğunu bilmedikleri şeyi beklemeye başladılar.

Çığlığın ardından, bölge önceki haline döndü. Aynı sessizlik ve tuhaf doku, gecenin üzerindeki hükmünü sürdürüyordu.

"Bu işin, her geçen dakika daha korkutucu bir hal almaya başladığının farkında mısın bilmiyorum ama açıkçası ben, yanıma yedek iç çamaşırı almadığıma pişmanım."

"Şaka yapmanın sırası mı?"

Erce dişlerinin arasından tıslarken, yüzünün aldığı tuhaf şekille gerçek bir ahmağı andırıyordu. "Şaka yaptığımı mı sanıyorsun? Tabi ya, burada altına kaçırmak üzere olan sen değilsin!"

Sonay onun bu kadar korkabileceğini hayal bile edemezdi. Gerçi aynı şey, kendisi içinde geçerliydi. Erce'nin korkularıyla uğraşırken kendini unutması, hislerini inkâr etmeye yetmezdi. Acaba kanlarını donduracak kadar ürkütücü olan karanlık mıydı, yoksa Leliel mi, karar vermesi zordu.

Kısa bir süre daha siperlerinde bekledikten sonra, korkularının yersiz olduğunu anlayıp açığa çıktılar. O çığlık kime, ya da neye aitse, hedefin kendileri olmadığı ortadaydı.

"Sanırım bir avın ortasına düştük!"

"Ne avı?"

"Yani demek istiyorum ki, o çığlık bir ava aitti. Büyük olasılıkla vahşi bir hayvan tarafından kıstırılan bir av..."

Erce beklenmedik bir şekilde, sessizce kıkırdadı. "Kendini böyle mi avutuyorsun?"

Yeni yetme ona inanamayan bir bakış atıp, ilerlemeye devam etti. Bu anlamsız sohbete daha fazla katlanmak istemiyordu. Yeterince sorunu yokmuş gibi, birde ahmak arkadaşının aptallıklarını çekemeyecekti.

Yürümek ona iyi geliyordu. Zihnini rahatlatıyor, gereksiz düşüncelerinin çoğunu silip atıyordu. Belki bu rahatlık düşüncelerini toplamasına yardımcı olur ve tekrar odaklanmasını sağlayabilirdi.

Kolunu önünde duran ağaca yaslayıp, derin bir nefes aldı. Ardından zihninin derinliklerini yoklamaya başladı. Orada Leliel'e ait herhangi bir şey bulabilirse, öngörüyü tetikleyecekti. Kısa süre önce yaşanan konuşmaya döndü. Pruel'in gece meleği hakkında söylediklerine...

Sonay, yakaladığı küçük parçaya sıkıca tutundu ve onu sürüklemesine izin verdi.

Gözlerini açtığında, orman yolunu ışık hızıyla geçip, gösterişli bir malikânenin kapılarını araladı. Ayın tüm görkemi, evin duvarlarından yansıyordu. Muhteşem görüntüsü karşısında nutku tutulan Sonay'ın, zihni aynı hızla geri dönerken, bakışları son anda gördüğü gölgeye takıldı. Bir odadan, diğer bir odaya geçen gece meleğine!

Onu bulmuştu...

Melekler Kampı 3 - GECE SELİ- (Tamamlandı) KİTAP OLUYORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin