-yurt-

224 105 58
                                    

bu bölüm sadece Bera'nın ağzından bir anlatım olacak, umarım beğenirsiniz...

---

Kış günlerinin en sevdiğim saatleridir bu saatler. Tam da akşam yemeğinden sonra küçük sobamın yanındaki sallanırken gıcırdayan sandalyemde kitabımı okuduğum saatler. Birkaç gün önce kızın birinin rahatsız edercesine attığı mesajları anımsadım elimdeki Dostoyevski'yi okurken. Aklıma nerden geldi tam olarak bilmiyorum. Daha adını bile öğrenememiştim oysaki ama aklımda yer etmişti varlığı.

Adını öğrenmem lazımdı. Kitabımı koyduğum küçük masanın üzerindeki telefonuma uzandım. Aynı anda gözümdeki gözlükleri de çıkarmakla meşguldüm.

"Kimsin sen, artık söylemelisin"

Kısa ve öz.

Yarım saat kadar bekledim, normalde hiç kaçırmaz ve cevap verirdi. Sanırım uyumuştu. Pek de uğraşmak istemiyordum açıkçası. Uyuması bir bakıma iyi olmuştu. Sandalyeden kalkıp yatağımın yolunu tuttum. Şuanda adımladığım bu ince uzun holün sağ ve sol duvarında bir sürü eski fotoğrafım vardı. Kimisi bir parkta, kimisi yurtta geçirdiğim bazı zaman güzel, bazı zamansa kötü hatıralarla doluydu.

Hatıralarımdan size de anlatayım biraz. Önce hangisinden başlamalıyım? Sanırım iyi olanlarla başlayacağım anlatmaya.

23 Kasım 1989 / 3 yaşında

23 Kasım 1989 / 3 yaşında

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Ha evet bu fotoğraf. Üstümdeki kıyafetleri hala unutamadım, tulum annemin hediyesiydi. Bordo rengi çok severdi annem, beni bırakıp gidene kadar. Şimdilerde görüşmüyorum onunla, görüşmek de istemiyorum zaten. Bu sene havalar bir hayli soğuktu, üstümdeki kaba saba montu çıkarıp "Geç şöyle de fotoğrafını çekelim" demişti babam.

Annem bizi bırakıp gittiğinde 5 yaşındaydım. Annemin evden kaçmasından aylar sonra babam, başka bir kadınla görüşmeye başlamıştı. Belli ki tek kaçmak isteyen annem değilmiş. Bir okul çıkışı eve döndüğüm zaman sabaha kadar ağlayarak beklerken anlamıştım, artık yalnızdım. Üç gün kadar bir şey yiyemeden öylece ağlamıştım. En sonunda komşu teyze bize gelip "Annen, baban nerde yavrum" diye sormuştu.

O zamana kadar "yurt" diye bir yer bilmezdim. Annemin, babamın sıcaklığı bana bir yurt gibiydi zaten. İlk haftalar alışamadım ama sonra alışmaktan başka çarem kalmadı.

Geçen sene Eylül aylarıydı. "Piraye" adında bir kitabım çıktı yayınevinden. Belki de hayata karşı ilk zaferim buydu. Umutsuzluğu bile umut sayan birinin hayalleri vardı şiirlerimde.

Daha anlatılacak bir sürü şey var aslında. Gerçeklerimle, hayallerimle, yaşantımla kavgalıyım hep. Mutlu olmayı, sevilmeyi, özlemeyi özledim hep.

Odama geldiğim vakit ilk kazandığım paramla aldığım ve etrafı zar zor aydınlatan lambayı yaktım. Gene üşüdüğüm bir gecede, beni ısıtmayacak yorgana ve battaniyeye sarılmak zorundaydım. Telefonumu hemen başucuma koydum. Yüreğimin yorgunluğu, bir kez daha vurmuştu zihnime. Tavanı izlerken uyuyakalmıştım.

saat 3.23

05*********/ ah benim çocuğum bana mesaj mı yazmış

05*********/ adımı söylememi istiyorsun demek

05*********/ söyleyeyim o zamann

05*********/ ben Karen efenim tanıştığımıza memnun oldummmm

05*********/ şahdlabdkshdjsj

---

pek beceremedim gibi oldu, yorumlarınız çok değerli...

Dudak Kıvrımında Devrik Bir Tramvay - yarı texting.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin