"Ne işin var senin benim odamda? İmdat diye çığlık atacağım şimdi!"

Ben neden uyurken bile rezil olmak zorundaydım? Hayatın benimle ne derdi vardı?

"Tamam tamam, sakin ol. Kızardın," derken gülüşünü şükür ki durdurabilmişti. Burnumdan sert soluklar alıp vermeye başladığımda beni ne kadar kızdırdığını fark etmiş olmalıydı ki yüzündeki hafif gülümseme de tamamen silindi. Ona nasıl baktığım hakkında ufacık bir fikrim bile yoktu ama bakışım onun bedenini usulca kapıya yönlendirmişti. Yerdeki süs yastığımdan kapıp tekrar kafasına fırlattığımda bu sefer ıskalamamıştım.

"NE İŞİN VAR SENİN BENİM ODAMDA?" diye çığlık atarcasına konuştuğumda yüzünü buruşturdu. Bu sırada çoktan kapıdan çıkmıştı bile.

"Yemin ederim banyoyu arıyordum, yanlışlıkla odana girdim. Ondan yani güzelim benim. Hain komplo planlarını kendine sakla tamam mı? Ben gidiyorum."

Kapıyı hızlıca çekip kapattığında başımı yastığa gömdüm ve bir çığlık attım.

**

Olabildiğince yavaş hareketlerle odamı toplamış, üzerimi giyinmiş, dağınık olan saçlarımı taramış ve Burak'ın aldığı kremimle parfümümü kullanmıştım.

Geriye aşağı inmek kalmıştı ama bunu o kadar istemiyordum ki. Utançtan her an kendimi camımdan aşağıya atabilirdim. Şaka yapmıyordum, bunu gerçekten yapabilirdim ama ne yazık ki annem kahvaltı sofrasını bahçeye kurmuştu. Yani kendimi balkondan atmam daha büyük bir rezillikten başka hiçbir şey kazandırmazdı bana.

Kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Sonuçta bilincim pek açık değildi ve kendimi rezil edecek hiçbir şey yapmamıştım. Evet evet kesinlikle yapmamıştım. Kendime verdiğim gazların işe yaradığını fark ettiğimde daha fazla beklemeden odamdan çıktım ve merdivenlere yöneldim.

Zaten biraz daha inmezsem annem beni sürükleyerek indirecekti. Bunu da istediğimi hiç düşünmüyordum.

Çınar'ın yanlışlıkla girdiğine de inanmıştım. Müsait olup olmadığımı bilmeden odama girmezdi. Biliyordum. Tamam çocukken benim yaşım çok küçüktü onu o zamanlardan pek hatırlayamıyordum ama şu konuştuğum iki ayda bana gösterdiği kadarıyla odama öylece girecek biri değildi. Kahvaltıda bunun konusunu da açamazdı. Ne diyecekti ki ailemin yanında? Gittim onu uyandırdım demesi pek normal olmazdı çünkü çocuk değildik. İşin kısası kahvaltıda saçma sapan konuşmayacaktı. Bu beni biraz daha rahatlatırken seke seke merdivenlerden indim.

Merdivenlerden indiğimde şöyle bir salona baktım ancak anlaşılan o ki herkes bahçedeydi. Kapının yanındaki ayakkabılığın aynasından kendime bakarken beğeniyle kendime bir öpücük attım ve adımlarımı bahçeye doğru yönlendirdim.

Herkes çoktan masaya oturmuş, hatta kahvaltıya başlamıştı bile. Suratımı astım ve Çınar'a bakmamaya özen göstererek yerime oturdum. Tabii yine karşımda Çınar vardı. Bu çocuk beni sinir etmek için falan mı dünyaya gelmişti?

"Günaydın," dedim asık suratımla ve ağzıma bir tane zeytin attım. "Beni hiç beklemeyin tabii. Üvey evladım çünkü ben."

Selin teyze ve Hasan amca bana gülerken annem hiç de gülmüyordu. Bana ters ters bakarken çayından bir yudum aldı.

"Kırk kere seni uyandırmaya çalıştım. Ne yapsaydık, akşama kadar seni mi bekleseydik?"

Esen rüzgâr Burak'ın aldığı Victoria's Secret kokusunu burnuma buram buram çarparken tüm sinirim uçup gitmiş gibiydi. Sırıttım ve masanın üzerindeki simitten bir tane aldım. Annem saray sofrası kurmuştu resmen. Kuş sütünün de olup olmadığı sorguladım bir an ama neyse ki yoktu.

CEBİMDEKİ ASKERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin