2 - Tavşan Kız

17 3 1
                                    

Bölüm 2: Tavşan Kız

Mika olduğu yeşil çimenliklerin arasında yatıyordu. Çimenler rüzgarla birlikte sallanıyor, buda Mika'nın huylanmasına yol açıyordu. Bir süre sonra Mika aniden gözünü açtı, tepesindeki bulutsuz gökyüzüne baktı. Gözleri bir anlık parlayan güneşle kamaştı ve olduğu yerden doğrulup oturur pozisyona geçti. Başındaki anlamsız ağrıyla anlını ovuşturdu ve etrafa baktı. Razor'un yaşadığı ormanı andıran yerde neredeyse ağaçtan başka bir şey yoktu. Ağaçların kapladığı düzlükten bir patika, nereye gittiği bilinmeyen bir şerit şeklinde uzayıp gidiyordu.

Sonunda yerden kalktığında gözlerini kapatarak ormanın havasını ciğerlerine çekti. Gözlerini araladığında kırmızı giyimli birinin hızla geçip gidişini izledi. Tam olarak toparlandığında kırmızı giyimli uzun kahve rengi saçlarına bağladığı bandanaya sahip kıza seslendi, "Hey, uhh- Pardon!!" cümleyi bir anda toparlayamamıştı. Yarım yarım söylediği kelimelerin ardından kız gözlerini elindeki saatten sarışına çevirdi. İlk önce şaşkın bir ifadeyle sarışını süzdükten sonra zarif bir şekilde eğildi, "Merhabalar yabancı! Üzgünüm ama acelem var. Başka bir zaman diliminde tekrar buluşalım!" dedi ve hızlı adımlarla ağaçların arasında kayboldu.

Mika ne olduğunu anlayamamıştı. Zaman diliminden kastı neydi? Bir süre kendini bu soruyla meşgul ettikten sonra kafasındaki sorularla ormanın içindeki patikada ilerlemeye başladı. Neredeydi? Ne olmuştu? En son Gezgin ona kitap okumuyor muydu?

Mika saatlerce yürüdü. Bir saat geçti, iki saat geçti, üç, dört, beş... Nereye gittiğini bilmeden yol alıyordu. Bir süre sonra iki farklı yola ayrılan bir kesişim noktasına vardı. Yolların arasında bir tabela, onun üzerinde de belli belirsiz şekiller vardı. Mika bu iki yoldan birini seçmesi gerektiğini hissediyordu, ama hangisi olabilirdi? 

Bir süre düşündükten sonra arkasındaki çalılıkların arasından bir çıtırtı sesi yükseldi. Sarışın irkilmiş bir şekilde arkasını dönüp sesin nerden geldiğine baktı. Bu oydu. Aynı kız. Elindeki saatten gözünü ayırmadan hızlı adımlarla ağaçlık alana ilerliyordu. Mika, kızın arkasından gitmeyi seçip seslendi, "Hey! Tavşan kız!" diye bağırdı. Tavşan kız arkasını döndü, kırmızı gözleri tekrar sarışının okyanus rengi gözlerine bakıyordu. Aynı şey oldu, kız zarif bir şekilde eğildi, "Merhabalar yabancı! Üzgünüm ama acelem var. Başka bir zaman diliminde tekrar buluşalım!" dedi ve tekrar hızlı adımlarla ağaçların arasında kayboldu.. 

Mika ne olduğunu kavrayamıyordu. Aynı kız aynı cümleyi ikinci kez  tekrar etmişti. Sanki hiç karşılaşmamışlar gibiydi. Ama Mika onu hatırlıyordu. En garip olanı ise Mika'nın gittiği yönün tersinden gitmişti. Nasıl olmuştu da karşısına çıkmıştı ki? En önemlisi, zaman dilimi derken kastı neydi?

Mika tekrar aklındaki sorularla yola çıktı. Yol ayrımında tabela ile gösterilen yere gitmeyi tercih etmişti. İlerlediği yolda toprak patika kendini yavaş yavaş taş zemine bırakmaya başladı. O zaman ilk kez açısına ağaçlar dışında başka bir şey girdi. Uzakta ağaçlık ormanın ortasındaki düzlükte bir kulübe vardı. Sonunda birini bulduğu umuduyla adımlarını hızlandırdı.

Kulübenin yanına geldiğinde ilk olarak camlardan bakmayı seçmişti. Küçük adımlarla cama yaklaşıp içeriye baktı, içerisi bir sürü insan ve melez dolu bir şaraphaneydi. Yüksek sesli konuşmaların arasından bazen gelen kahkaha sesleri yükseliyordu. Bunun üzerine Mika camdan ayrıldı ve kapıya yöneldi.

Kapıyı açtığı anda yüksek seslerle birlikte dudaklarını büzüp içeriye girdi. Girdiği anda ilerisindeki bar tezgahındaki kızıl saçlı adamın yanına yürüdü. Tezgahın karşısındaki adam arkadaki varillerden kadehleri doldururken Mika uzun sandalyelerden birine yerleşti. Kızıl saçlı adam arkasını dönüp Mika'nın hemen yanındaki adama kadehi uzatırken Mika sakin bir şekilde konuşmaya başladı, "Merhaba.. Bay Barman?.." der demez adamın kan kadar kırmızı gözleri Mika'nın üstünde gezindi. Mika bir anlık irkilmeyle birlikte başını yere eğip gözünü kaçırdı. Bunun üzerine kızıl saçlı barmen dirseğinin tezgaha koyup Mika'ya bakmaya başladı.

"İçmek için biraz küçük değil misin genç adam? İstersen üzüm şarabı içebilirsin ama." adamın üslubu Mika'nın beklediğinden daha yumuşaktı. Yere eğdiği başını kaldırıp kızıl barmene baktı.

"Bir şey içmeyeceğim. Maalesef üstümde hiç mora yok.."

"Ah, sorun etme. İlk kez buraya geldiğin için şarabın benden olsun." diyerek arkadaki varillere ilerledi. Tezgahın altından çıkardığı kadehe musluğunu açtığı varilden üzüm şarabı doldurduktan sonra yavaşça tezgahın üstünde ittirip, kadehin Mika'nın önüne gelmesini sağladı. "Seni hiç buralarda görmedim. Yabancısın galiba?" diyerek söze başladı kızıl barmen. Mika elindeki kadehe bakarken konuşmaya başladı. 

"Öyle denebilir. Aslında şans eseri buraya rastladım."

"Hım, anladım. Nerelisin o zaman?"

"Mondstadt."

"Mondstadt huh? Hiç duymamıştım." Mika bir anlık şaşkınlığını gizleyemedi. Nasıl olurda bu adam Mondstadt'i hiç duymamış olurdu?

Mika geceyi o şaraphanede geçirdikten sonra sabahın erken saatlerinde tekrar yola koyulmuştu. Hala nereye gittiğini bilmeden bilinmezliğe doğru yol alıyordu. Dün gece biraz tezgahın üzerinde uyuklamasına rağmen hala uykusu vardı.

Gözlerini zar zor açabiliyorken bir anda gözünün önünden geçen kırmızı siluetle birlikte bir anda gözlerini ardına kadar açıp uzaklaşan kızı izledi. Sonra ise peşinden koştu, kısa bir süre sonra kıza yetiştiğinde seslendi tavşan kıza, "Tavşan kız!!" dedi ve yavaşlayarak soluklandı. Tavşan kız arkasını dönüp Mika'ya baktı, aynı ifadeyle birlikte eğildi tekrardan, 

"Merhabalar yabancı! Üzgünüm ama ace-"

"Nereye gidiyorsun!-" 

Mika, tavşan kızın sözünü kesti. Üçüncü kez öylece gitmesine izin veremezdi. Tavşan kız kısa sessizlikten sonra elindeki köstekli saatin kapağını kapatıp Mika'ya baktı, "Ben.. Hatırlamıyorum-.." dedi. Ses tonu nazik ve inceydi. Mika tavşan kıza yaklaşıp onun sönen akik taşı rengindeki gözlerine baktı. Anlamadığı şeyler olsa da, başka bir zaman dilimi dediği şey.. aynı zaman diliminden ibaretti. Oradan oraya koşturmasının, hatırlamadığı bir şey uğruna olması Mika'yı içten içe üzülmesine neden olmuştu.

Tavşan kız bir süre daha duygusuz bir ifadeyle yere baktıktan sonra gözleri Mika'ya kaydı. Dikkatlice süzdüğü yabancıya yaklaştı, "Nereden geldin yabancı?" derken duygusuz yüz ifadesinin yerine sıcak bir gülümseme vardı...

Uzun bir tanışma faslından sonra ayrı yollara düşmüşlerdi ikiside. Tavşan kız, Mika ona ihtiyacı olduğunda geri döneceğine söz vermişti. Bu bilmediği yerde artık yalnız değildi. Mika bu diyarı en son karışına kadar gezmek ve keşfetmek istiyordu. Ve tavşan kızda amacını arayacak, belki de bunu gerçekleştirecekti.

;; ☆. •° .• 🌾

Mika in WonderlandМесто, где живут истории. Откройте их для себя