3. BÖLÜM / BİR VAZO MESELESİ

Start from the beginning
                                    

Gülcan teyze sitem dolu sesiyle "Bırak şunu Nehir. Elinde oynatıyor bizi. Sen de inanıyorsun."

Daha ben cevap vermeden Selin abla araya girdi.

"Yo. Ne alakası var anne?"

Henüz ayaktayken tepsiden bir çay bardağı alıp kalktığım yere geri oturdum. Gülcan teyze ise ters ters bakarak kızına çayı uzatıyordu.

"O alakayı ben bilmem mi."

Selin abla bardağına attığı şekeri sesli bir biçimde karıştırarak başka bir yöne doğru baktı. Duymazdan gelmeye çalışıyordu aklınca.

"Sen de ne çabuk geldin anne." dedi dudak ucuyla. Kısık bir ses tonuyla söylese de duymamıza engel olamamıştı.

Anne kız çatışmasının arasında kalan ben ise sakin sakin çayımı yudumluyordum. Şu an aralarına girsem biliyordum ki alevlendirecektim. Bu üçlü ne zaman bir araya gelse zaten ses seviyesi asla düşük olmuyordu.

"Ee, öğretmen kızım. Ne zamandır öğretmenlik yapıyorsun?"

Sorusu karşısında dudaklarımda bir tebessüm oluştu. Bu konu hakkında konuşmayı yıllardır iple çekiyordum.

"Üç sene özel sektörde çalıştım. Bu ilk atama yerim."

"Ciddi misin?" diye yükseldi Selin abla. "Daha küçük gösteriyorsun."

Başımı olumlu anlamda salladım. "Öyle söylerler."

"Yemekte kimyon kadında minyon da derler."

Selin ablanın söylediğiyle az daha içtiğim çay boğazımda kalacaktı. Biraz öksürdüm. Evli olduğunu bilmesem bana yürüdüğünü sanacaktım. Cidden, geldiğimden beri beni övüp duruyordu.

"Helal." dedi Gülcan teyze. "Bazen benim de içtiğimi burnumdan getiriyor. Alışırsın."

Parmağımın tersiyle burnumu kaşıdım. Selin ablaya yıllar geçtikçe eklenen yeni özellik insanı utandırmaktı belli ki.

"Valla kanımın kaynadığından. Sanki yıllardır tanıyor gibiyim."

Bu söylediğine karşı Nil'in söylediklerini hatırlayamadan edemedim. İçimden bir ses bu oyununun yakında patlak vereceğini söylüyordu. Açık vermemeye çalıştım.

"Demek ki birbirimize çabuk alışacağız."

Çayımdan bir yudum daha aldım. Zaten utandığım için sıcaklamıştım. Bir de üzerine çay içince kızardığıma yemin edebilirdim.

"Kaç yaşındasın kızım?"

"24."

"Çiçeği burnunda öğretmensin daha. Bak, eski zamanlar aklıma geldi de duygulandım."

Bu huyumuz birbirine benziyordu. Normalde şen şakrak iken bir anda duygusala bağlayıverirdik. Derin bir nefes alarak üzerindeki bulutları dağıtmaya çalıştı.

"Annem senin yaşında küçük bir kasabada görev yapıyormuş."

Anladığımı gösterir gibi başımı salladım. Bilmez miydim? O güzel anıların her biri hala aklımdaydı. Köyden hallice olan bir yerde öğrencilerine umut olmuştu.

"Çok şey katmış olmalı."

"Katmaz mı?" Tebessüm etti.
"Ben onlara, onlar bana çok şey kattı."

"Hayatının aşkını da orada buldu. Babam da kasabanın doktoruymuş o zamanlar."

Selin abla annesine hayran hayran bakıyordu. Bakmamak elde değildi ki. Onların aşkını defalarca kez dinlememe rağmen hiçbir zaman sıkılmazdım. Öyle güzel bir hikayeleri vardı ki. Dudaklarımda büyük bir tebessüm belirdi.

KÜÇÜK ÖĞRETMENWhere stories live. Discover now