8. Bölüm ''Tek''

Start from the beginning
                                    

Burada olanlar ya da olacak olanlar için fikir yürütmek dahi yol boyunca yapmadığım bir şeydi. Ölmek ve yaşamdan kurtulmak adına kendi kendime yaptığım tartışmalar bana psikolojik olarak daha fazla zarar veriyordu. Şuan Selim Bey'in yanında olmam gerekirken bilmediğim birkaç insan yığıntısı ile birlikte bir arabanın içinde olmam ise cabasıydı. Neden burada olduğumu bilmemekle birlikte, öğrenebilmek için de herhangi bir yöntem düşünemiyordum.

Belki Selim Bey randevuya gelmediğim için merak edip birilerine haber verirdi, içten içe öyle umut ediyordum. Eğer, tek bir insanın dahi benim için çabaladığını bilirsem bundan sonra yaşamak adına çabalayacaktım, kendime ellerim bağlandığı anda böyle bir söz vermiştim.

Neredeyse iki saattir yolda olduğumuzu ve herhangi bir şekilde polisin peşimize düşmediğini var sayarsak sanırım ölümle anlaşmamı imzalamam gerektiği aşikardı.

Birkaç dakika sonra araba bir yere park edilince nefesimi tuttum. Sanırım en kötü kısmı başlayacaktı. Boyutlarının büyük olduğunu tahmin ettiğim iki adam beni kolumdan sert bir şekilde tutup sürüklerken hala sessiz oluşuma inanamıyordum. Onlara ne isterlerse yapabileceklerinin iznini vermiştim, bedenim karşı koymuyordu.

''Patron gelmeyecek.''

Sert ve duygusuz bir ses duydum. Bir süre sonra da gıcırtılı bir kapı açma sesi kulaklarıma dolmuştu. Hala hiçbir tepki vermezken bir yere oturtulduğumu fark edince hafifçe çırpındım. Neler olduğunu kavrayamıyordum şuan.

''Rahat dur!''

Bunun üzerine itaat ettim. Şuan en çok arzuladığım şey gözlerimin açılmasıydı. Böylece kafamda bir şeyleri oturtup tartabilirdim. Faydası olmayacak olsa bile iyi hissettirecekti, biliyordum.

''Eyüp gelmeyecekse biz bununla ne bok yiyeceğiz, Ali?'' Başka bir sesin söylendiğini duydum. Biraz uzaktan, yankı yaparak bana ulaşıyordu.

''Ne bileyim oğlum ben. Adam alın götürün dedi getirdim ben de. Bir şeyler duymuş herhalde kız, o da teyit etmek istiyor. Şimdi başka bir işim çıktı dedi gelmeyecekmiş o yüzden. Bize de başında durun bir yere kaçmasın dedi.''

''Sokarım böyle işe ya. Kim bilir ne zaman gelecek? Nerede olduğunu söyledi mi bari?''

''Aren'in okulundaymış. Erken gelir herhalde.''

Aren... diye düşündüm

Bu, Erdem'in aslında Erdem olmadığını, gerçek kimliğinin Aren olduğunu açıklıyordu. Yani benden 4 yaş büyüktü ve bir yalancıydı. Aynı zamanda okula bir iş için gelmiş olduğunu da açıklıyordu fakat bunun neyden kaynaklandığını hala anlamıyordum. Uyuşturucu kaçağı olması hala bir seçenek gibi duruyordu lakin okul ile bağlantısını çözmem zaman alacaktı.

Gözlerimin önünü kapatan siyahlık aydınlığa kavuşmaya başladığında kirpiklerimi rahatsız bir şekilde kırpıştırdım. Saatlerin ardından tekrar ışığa karışmak gözlerimi hassaslaştırmıştı çünkü. Kaygılı bir şekilde etrafımı inceledim. Oturduğum sandalye bir deponun ortasında duruyordu. Tam önümde ardına kadar açılmış bir kapı vardı ve oradan yolu görebiliyordum. Lakin yol o kadar ıssızdı ki, bu ilk defa korkmama sebep olmuştu.

Kaçmak için hiçbir şansım yoktu.

Aferin, Kayra, diye geçirdim içimden. Dönüp dolaşıp sonunda adamların eline düşmeyi başardın.

''Çok sessizdin yol boyunca.'' Uzun boylu, simsiyah giyinmiş bir adam tam karşımda belirdi. Elmacık kemiğinin tam ortasından burnuna kadar uzanan derin bir yara izi vardı. Sert ve kesinlikle tavizsiz gözüküyordu. ''Fakat,'' diye fısıldadı tam kulağımın dibine eğilip. Nefesi boynumu tiksindirici bir hisle gıdıklamış, titrememe sebebiyet vermişti. ''Artık konuşma vaktin geldi.''

BATAKLIKWhere stories live. Discover now