Ne olmuştu az önce? Neden kendimdeki kontrolü bu kadar kolay kaybetmiş, etrafı dağıtmıştım? Saçmalıktı. Kendine gel Kaan. İlk defa kan görmüyorsun. Ve ilk defa üzerinde kan olan bir Emir de.

***

İki saat boyunca yerimizde kıpırdamadan oturmuş gelen geçen hastaları izliyorduk. Cenk ve Savaş geldiğimizden beri tek kelime etmemiş, benim suratımda da bulunan 'duvar surat' ifadesiyle öylece oturuyordu. Artık sıkmıştı. Siktiğimin doktorları bir kere bile o odadan çıkmamıştı.

Kulağıma dolan hıçkırık ve bir kaç avutucu sözden de sıkılmıştım. Zırlamanın bir manası yoktu. Neden, kızların içinde şuan tavırlarından dolayı favorilerime giren Pınar gibi sessizce bir köşede oturmuyorlardı.

Birkaç dakika sonra koridordan bize doğru gelen Ahmet Amcayla eşini görünce yerimde diklendim. Onlar yanımıza gelirken içimde bir şeyler hissettim. Annesi için ne kadar da berbat bir durumdu. Yanımıza ulaştıktan sonra olayı bizim bildiğimiz şekilde anlatmış, annesini sakinleştirmekle uğraşmıştık.

***

Hala ameliyathane denilen yerden doktor kılıklı birinin çıkmamasının sıkıntısıyla, derin bir nefes vererek arkama yaslandım. Çok uzun sürmüştü.
Pınar önümüzden geçip uzun koridorda ilerlerken bizimkileri dürtükledim ve aşağı kattakı kafeteryaya indirdim. Saat epeyce geç olmuştu ve uyumak gibi bir tecihim yoktu. Tost ve içecek bir şeyler alıp yeşil renkteki sandalyelere oturduk.
Cenk yerinde rahatsızca kıpırdanarak konuştu.

"Abi şu silahi bugün taşımasak? En azından ben taşımasam olur mu. Belimde kocaman bir delik açıldı."

"Cenk malmısın? Sana kaç kere öğreteceğim o silahı nasıl koyacağını! "

"Beceremiyorum."

Sesini incelterek bana cevap verdiğinde, dilini alıp, o belindeki silahın namlusunu yalattırmak istedim. Birden yerinden kalktı ve karşıma dikilerek arkasını döndü.

"Götünü suratımdan çek Cenk! "

"Deliği gösterecektim abi."

Yerimden kalktım ve Cenk'i iterek kafeteryadan çıktım. Moralimiz düzelsin diye yapıyordu ama gerçekten işe yaramıyordu. Merdivenleri yavaşça çıktım ve çıkış kapısının yanından geçerken durdum. Gidip o ağlayan kadınların yanına gitmektense, biraz dışarda oturabilirdim.

Etrafa bakındım ve boş bank aradım. Sanki hastanedeki herkes buraya doluşmuş gibiydi. Gözüm bankta tek başına oturan kıza kaydı. Yanına otursam pek sorun olmazdı herhalde. Başka yer yoktu.
Biraz daha yaklaşınca bu kızın Pınar olduğunu anladım. Onunda durumu bizim gibiydi. Üstelik o bir kızdı ve biliyorsun kızlar duygusal olur ve- Her neyse.

Biraz daha yaklaştığımda o an için en uygun olabilecek şeyleri söyledim ve bankın köşesine oturdum.

"Sadece kafanda kurduğun tüm saçma şeyleri çöpe at ve umudunla devam et."

Bana döndü. Önce bir şey demedi, ardından bu karanlıkta bile belli olan pembe dudaklarını oynatarak kısa bir cümle kurdu. Benim cevabım hazırdı.

"Sen öyle mi yapıyorsun?"

"Ben böyle yapmaya alıştım Pınar. Bir köşeye oturup kötü düşünceleri beynine doldurmakla bir şey elde etmiyorsun. Umudunu ne olusa olsun bırakma. İpek ve Emir'e şuan sadece bu şekilde yardım edebiliriz. Ya kendini toplarsın ya da burda boşu boşuna salya sümük ağlarsın."

Yerimden kalktım ve içeriye gitmek için döndüm. Otururken, konuşurken yanaklarındaki ıslaklıkları fark etmiştim. Saatlerdir burdaydık ve diğer arkadaşları durmadan ağlarken o susmuş, hatta bizim gibi soğuk bakışlarla etrafa bakmıştı. O farklıydı. Güçlüydü.

Komşum DengesizWhere stories live. Discover now