melekler. melekler, yatıştırıcı tonlara ve ritimlere sahip olan, sesleriyle ona göre cennete götüren sanatçılardı.

cennet. cennet, sana'ya göre sürekli çok işi olduğu için nadiren geçtiği en sakin ve en rahatlatıcı ruhsal andı. şükürler olsun ki, onun bu ana geçmesini sağlayan bir kaç sanatçı vardı ve her zaman 'melekleri' keşfetmesini sağlayan en sevdiği kafesi vardı. dükkanın baristası, momo'nun sayesindeydi, dükkanın hep güzel zevkli müzikler çalardı.

hirai momo, sana'nın en yakın arkadaşlarındandı, kafeye ilk gidişinde tanışmışlardı. iki kızında lisede 2. yılıydı ve görünüşe bakılırsa çevre için olan sevgileri, müzik zevkleri ve daha birçok şey sayesinde oldukça hızlı bağlanmışlardı. kızlar beraber çok zaman geçirmişlerdi ve çoktan kız kardeşlermiş gibi hissediyorlardı, ailelerini sırayla birbirleriyle bile tanıştırmışlardı. komikti, çünkü momo'nun ebeveynleri onların çıktığını sanmışlardı. kız utanmış bir şekilde reddederek sana'yla çıkmadığını, ama başka bir kız olduğunu kabullendi.

biriyle çıkmak. bu sana ve momo'nun ortak yönlerinden biri dahaydı. ikiside hiç yönelimlerini kısıtlamadılar ve 'aşkın sınırları, cinsiyeti ve ya yaşı yoktur' düşüncesine sahiptiler. ikiside herşeye açıktı.

sarışın olan güzel arkadaşının varlığının aklına gelmesiyle ve bir süre sonra tekrar görecek olmasının verdiği heyecanla gülümsedi. momo ve, dükkanda çalışan bir diğer kız olan kız arkadaşı dahyun'u, ikincisinin ailesiyle güney kore'de tanışmıştı.

bisikletinden atlayıp güvenli olması için bir yere sabitledikten sonra sana, dükkana girdi. yüzünde koca bir sırıtışla baktığı kafenin çoktan insanlarla dolu olduğunu farketmişti, günün devamını getirebilmesi için gereken enerjiyi kahvenin sağlayabileceğini düşünürken. ''merhaba! hayal dünyası'na hoşgeldiniz, ben barista mo-'' tezgahın arkasındaki kız başladıktan sonra sana'nın sıcakça ona gülümsediğini görürken gözleri büyüyordu. ''sana!''

sarışın olan tezgahın üzerinden eğilerek arkadaşına sıkı, sıcak bir kucaklaşma verirken aynı zamanda, onu çoktan tanıyan çalışanlara el sallıyordu.

''günaydın momo,'' sana kıkırdadı ''bugün parlıyorsun resmen.''

''nasıl oluyormuş o?'' kuzgun saçlı kız güldü.

''güney kore seni güzel değiştirmiş sanırım,'' sana omuz silkti ''sende eğlenmiş gibi duruyorsun.'' onu elleriyle ittirip kızaran dahyun'la doğrudan göz kontağı yaparken sırıtıyordu.

''benim sayemde,'' momo omuzlarını silkti ''her zamankinden mi?''

''aynen,'' sarışın kız elindeki kendi termosunu, baristaya uzatırken gülümsedi ''ve pipet olmasın çünkü-''

''kaplumbağaları korumamız gerekiyor.'' dahyun tezgahın arkasından konuştu ''biliyoruz, biliyoruz~''

''kesinlikle'' sana gülümsedi ''yoksa kendiminkisini getirirdim.''

''tamam, bayan çevreyi koruyun'' momo konuştu ''işte içeceğiniz, afiyet olsun!''

''kesinlikle öyle yapacağım'' dedi sarışın ''mesain bittikten sonra bana biraz zaman ayır.''

''ayıracağım,'' momo gülümsedi ''favori masanıza kimse oturmamış.''

ah, sana'nın en sevdiği masa. düşünüyor olabilirsiniz, neden bir masayı bu kadar seviyor? ve cevabı çok basit, alışkanlık olması. aynı kahve gibi, başta sevmezdi, sonrasında aşık oldu resmen.

bu yere ilk geldiğinde, oraya oturmak zorundaydı yoksa kahvesini alıp gitmeliydi. o gün, kafe insanlarla doluydu. dükkanın en kalabalık günüydü ve bazı insanlar bir yere oturmak istiyordu, diğerleri ise işleri ve ya diğer planları olduğu için basitçe gidiyorlardı.

stuck in my head, sahyoWhere stories live. Discover now