"Sa-" 

Gayet soğukkanlı bir şekilde elimdeki bıçağı kaldırıp boynuma dolanan koluna geçirdiğimde lafını bölen şey acıyla inlemesi olmuştu.  Omzuma dolanmış olan kolu gevşerken arkamı dönerek onun kim olduğuna baktım. 

Tam o an o aşina olduğum yeşil gözlerle karşılaşmıştım. Dudaklarım şaşkınlıkla aralanırken kolundan akmaya başlayan kan da beni dehşete düşürmüş, adımlarıma yön vererek hızlıca ona doğru ilerlemiştim. Üstündeki siyah kapüşonlu yırtılmıştı ve kesiğini çok net görebiliyordum. Oluk oluk kanı akarken yüzümü buruşturdum ve başımı kaldırıp ona baktım.

"Sikeyim," dedi, kısık bir sesle. Hem şaşkın hem de bir o kadar öfkeli gözleri, bana döndüğünde elimdeki bıçağı yere attım. "Ne yapıyorsun, Maran?" 

Öfkeli sesi, dakikalardır çınlayan kulaklarıma ulaştığında onun kanıyla bulanmış elimi koluna doğru uzattım. O an fark ettim ki hâlâ titriyordum. 

"İyi misin?" diye saçma bir soru yönelttiğimde bana bu hâlde bile ters bir bakış gönderdi. Dudaklarımı araladığımda silah sesleri, daha yakından gelmeye başlamıştı. O an, kanayan koluna rağmen elimi sıkıca tuttu ve bulunduğumuz yerden resmen koşar adımlarla uzaklaşmaya başladık. Elimi tutmasına rağmen o önde ben arkadayken endişeyle koluna bakıyordum. Cebinden arabanın anahtarını çıkarırken bir yandan ağza alınmayacak küfürler savuruyordu. Onun arabasının arkasında duran ve birinin Yiğit'e ait olduğunu çok net bildiğim arabaya kısa bir göz attım. 

Ben bunu düşünürken karşı sokaktan bize doğru yaklaşan birkaç siyah giyinimli adam da görüş açıma girmişti. O esnada daha da paniklemiştim ki onların da arasında olan Yiğit'i görerek sakinleşmeye çalıştım. 

Yiğit'in endişeli gözleri, Kenan'ın üzerinde kalırken kanayan kolunu görmesi uzun sürmedi. "Abi?" dedi, oldukça endişeli bir sesle. 

"Bir şey yok, tamam." diyerek onu hemen yanıtladı ve arabanın kapısını açıp beni resmen içine tıktı. Ben, hâlâ olayın etkisindeyken Kenan'ın, korumalarına yağdırdığı emirleri de boğuk bir şekilde duyabiliyordum. 

Başımı, dışarı doğru çevirip etrafa baktığımda mekandan çıkan bir sürü endişeli insanla karşılaşmıştım. Dikkatimi dağıtan şey, Kenan'ın arabanın içine doğru eğilmesi olurken anında bakışlarımı ona çevirdim. 

"Arabanın anahtarını ver." dedi, elini bana uzatırken. Gözlerim, yüzünde anlamsızca dolaşırken ne söylediğini anlamakta büyük bir güçlük çekiyordum. Hâlâ kulaklarım çınlıyor, elim ayağım titriyordu. 

"Maran!" diyerek bana bağırdığında onun kucağıma bıraktığı çantamı hızlıca açtım ve arabamın anahtarını aramaya koyuldum. Neyse ki bir kez daha bana öfkelenmesine neden olmayarak çabucak arabamın anahtarını bularak ona vermiştim. O da, anahtarı alarak Yiğit'e doğru fırlatmış ve hızlı hareketlerle arabaya binmişti. Sadece saniyeler içerisinde arabayı çalıştırıp bulunduğumuz caddeden çıktı. Üstelik bunu yaparken de neredeyse birkaç kişiyi ezecekti. 

Arkamızdan bir sürü küfür edilirken Kenan'ın da pek umrunda olduğu söylenemezdi. Gözlerim bir kez daha koluna kaydığında ona doğru yaklaştım ve parmaklarımın ucunu, koluna dokundurdum. 

"Hastaneye gitmeliyiz." Cıkladı.

"Gitmeyeceğiz." Kaşlarım çatıldı.

"Saçmalama Kenan. Çok kanıyor gitmemiz lazım." Gözlerini yoldan ayırıp bana çevirdi fakat bu çok uzun sürmedi ve tekrar yola döndü.

"Kendi silahınla vurulmak deyimini çok iyi anlıyorum şu an." Çatık kaşlarım altındaki bakışlarım ona döndüğünde elimi ona doğru kaldırdım.

PRANGALAR | +18Where stories live. Discover now