Birinci Bölüm

158 18 4
                                    

Dışarıda durgun bir bahar havası vardı. Rüzgâr, erik ağacının dallarını salladıkça minik beyaz çiçekler tüm ihtişamıyla beton zemine düşüyordu. İç çekerek pencerenin camını kapattım.

Her ne kadar çalışmak istemesem de geç olmadan ders çalışmaya başlamalıydım. Bu son senemdi, mecburdum. Maalesef hayat, hepimizin yüzüne eşit derecede gülümsemiyordu. Bazılarımız zevk için okurken bazılarımız ise mecburiyetten okuyordu, tıpkı benim gibi.

Bacaklarımı hareket ettirerek çalışma masasının yanına adımladım. Çıkacak olan sesi umursamadan sandalyeyi parkelere sürterek geriye doğru çektim.  Bugün çok yorulmuştum. Annem bütün gün camları sildirerek canımı çıkartmıştı. Gözlerim masanın üzerindeki geçen sene doğum günümde Seda’nın aldığı saati buldu. Kenarları soyulmaya başlamıştı. Oysa başına bir şey gelmesin diye ne çok dikkat etmiştim. 

Bazen ne kadar çok uğraşsak da olmayınca olmuyordu. Boşuna uğraşmanın bir anlamı yoktu. Hayat şartları, bunu bize çok net bir şekilde öğretiyordu. Avurtlarımı şişirerek dönen sandalyeye oturdum. Gözlerimi birkaç kez kırpıştırdım, şimdiden uykum gelmeye başlamıştı.

Sıradaki sorunun,  uzun paragraf sorusu olduğunu görünce gözlerimi devirdim. Bakınca bile yorulmuştum. Okuyunca neler olacağını düşünemiyordum. Soruları anlamadıkça saçlarımı çekiştiriyor, soruyu yeniden okuyordum. Ağrıyan boynumla başımı soru bankasından kaldırdım. İki buçuk saattir test çözüyordum, şimdilik bu kadar yeterliydi.

Oturduğum sandalyeden iki büklüm bir şekilde kalktım. Eğik durmaktan sırtım ve belim ağarmıştı. Belimi önce sağa daha sonra sola doğru esnettim, çok kötü tutulmuştum. Sarsak adımlarla yatağıma doğru ilerledim, bir an önce uyumalıydım. Sırt üstü kendimi yatağın üzerine bıraktım. Yastıkla buluşan başım şimdiden uyuma moduna geçmişti.

Uyku ve uyanıklık arasındayken telefondan gelen bildirim sesi, tüm uykumu alıp gitmişti. Sol elimi, beyaz komodinin üzerine uzattım. Parmaklarımla kavradığım telefonu döndürerek yandaki güç düğmesine bastım. Bilinmeyen numaradan mesaj geldiğini görünce yataktan destek alarak belimi yatağın başlığına yasladım. Parmaklarımı dokunmatik ekranda oynatarak ekran kilidini açtım. Okuduklarım, kaşlarımı istem dışı çatmıştı. Büyük bir ihtimalle yanlış numaraydı.

"Kaç bahar daha bekleyeceğim seni? Söyle de takvimden kışları yırtıp atayım. Kış oldukça gelmeyeceksin madem baharlara ek yapayım."
"Sanırım yanlış numara," yazıp gönderdim. Birkaç dakika sonra telefondan gelen bildirim sesiyle kararmış ekrana dokundum.
"Yanlış olamayacak kadar gerçek." Biri, benimle çok fena dalga geçiyordu.

"Dalga mı geçiyorsun, kimsin?" Cevabın anında gelmesiyle oturduğum yatakta kıpırdandım.

"Hayır, dalga geçmiyorum Masal Perisi!" Kuruyan dudaklarımı ıslattım.

"Kimsin?" Aradan üç dakika geçmesine rağmen bir yanıt gelmemişti. Beklemeye başladım.
"Ben Benim!" kaşlarım yukarıya doğru havalandı.

"Seninle daha fazla uğraşamayacağım," yazıp gönderdim. Sinirlenmiştim. Daha fazla uğraşmak istemediğim için telefonun sağ köşesinde yer alan engelle yazısına dokundum.

***

Alarmın rahatsız edici sesiyle yatakta kıpırdanmaya başladım. Bu sesten nefret ediyordum. Yaklaşık bir dakika boyunca aralıksız çalmaya devam etmesi, beni fazlasıyla çileden çıkarmıştı. Bir kere çaldıktan sonra sussa ne olurdu ki! Yarıya kadar açtığım gözlerimle beyaz boyalı tavana bakmaya başladım. Tavana ve kristal desenli avizeye kısık gözlerle bakmak, her sabah ritüelim hâline gelmişti İçimden üçe kadar saymaya başladım. Bir. İki. Üç diyemeden alt kattan annemin sesi duyuldu.

Ben Benim Where stories live. Discover now