VAROLUŞ

3 0 0
                                    

Soğuğu iliklerime kadar hissediyordum. Yol uzundu ve sokak lambaları yanıp sönerken beynim de şimşekler çakıyor hissi yaratıyordu. Susuzluğumu kontrol edemiyor olmanın verdiği gerginlik vardı üzerimde.. ' Bardan ne söyleyip ayrılmıştım ? ' biran önce eve gidip duş almam gerekiyordu. Sokak eskisinden daha sessizdi.. ' Arabayı nerede bırakmış olabilirdim ? ' bu sorular sadece beynimde boş uğultular oluştururken nereye gittiğimi fark etmemiştim. Yanlış sokak, yanlış cadde, gözlerim kararıyordu, dizlerimin bağı çözülmeye başladı bu susuzluğum değildi..

Göz kapaklarımın ağırlığını bütün vücudum da hissederken tam da kulağımın dibinde sesi, yüzünü şekillendirmeye sebebiyet veren bir tonla ' iyi misin, gözlerini açabilecek misin ? ' diyordu.. Bense etrafı bulanıktı, sanki gözlerim ıslaktı zar zor görebiliyordum. Karşımda teni soluk beyaz, gözleri koyu kahverengi sanki dişleri o kalemle çizilmiş dudaklarının arasına özenle dizilmiş gibiydi. Telaşlı bir hali vardı. Acilen toparlanmamı ve çıkmamız gerektiğini söylüyordu. Oysa ben daha gözlerimi bile açamamıştım.. Etrafta sadece gaz lambaları yanıyordu loş bir ışık, ahşaptan bir masa, küllerinin hala sıcak olduğunu hissettiren bir şömine ve masanın üzerinde asla yazılarını okuyamadığım bir dolu kitap vardı. Telaşı devam ederken ben yattığım yerden doğrulmaya başladım, başım çatlarcasına ağrıyordu ve aklımda bir sürü soru vardı. ' Neredeydim, bu hayal ürünü gibi olan adam kimdi, beni nasıl buraya getirdi, en önemlisi beni nereden tanıyordu ? ' Masanın üzerinde onca kitabın arasında gözleriyle istediği kitapları buldu ve elindeki sırt çantasına doldurdu, bana dönerek ' Hızlıca toparlan bütün sorularına cevap vericem önceliğimiz buradan çıkmak çok az vaktimiz kaldı. Onlar gelmeden buradan çıkmalıyız takip edilmiş olabiliriz ' dedi. Yine aklımda topla soru işareti bıraktı. ' Onlar kim, bizi neden takip ediyorlar ve biz nereye gidicez ? ' Ayağa kalkıp tabi ki aklımda olan onca soruyu bir çırpıda sormaya başladım. Dışarıdan bir ses gelmişti sanki biri dikkatlice yürürken kuru bir dalın üzerine basmıştı. Ağzımı kapattı eliyle sessiz olmam gerektiğini söyledi ve beni pencerenin yanına çekti. Ayak seslerini takip etti kapıya doğru geliyordu. Yavaşça kapı açıldı o tahta eski kapı sanki yapıldığı günden beri hiç el sürülmemiş haliyle çok ince bir şekilde gıcırdayarak açıldı. Adını bile henüz bilmediğim o hayal ürünü gibi olan adam derin bir nefes alarak ' Ohh... Sen miydin Carlos ? Bizi korkuttun.' dedi. Carlos mu oda kim ve biz neden hala bu yıkılmak üzere olan evdeyiz ? Carlos telaşlıydı, uzun açık kahve rengi ceketinin iç cebinden avuç içi kadar bir kutu çıkarttı ve ona uzattı ' Sadece bir tane kaldı stiles, idareli kullan ve bu kızı buraya getirerek başına büyük bir bela açtın belli ki daha kendinden bile haberi yok. ' dedi. Böylelikle adını öğrenmiş oldum fakat ' Dur bir dakika kendimden mi haberim yok ben burda değilmişim gibi konuşmaktan vazgeçer misiniz ? Sizin kimsiniz benim burada ne işim var ve bizi kim takip ediyor. ' dedim ama beni ne Carlos nede Stiles duymadı. ' Stiles araba kapıda burdan direk eski mabede geçin orası şimdilik güvende etrafı kolaçan edip bende yanınıza gelicem. ' Eski mabet mi, etrafı kolaçan etmek mi ? Stiles elimden tuttuğu gibi arabaya doğru zorla çekiştirirken ben bağırmaya başladım çünkü bilmediğim bir adamla ve bilmediğim eski bir mabette ne işim olabilirdi ki ? Bunu fark etmiş olmalı durdu ve o soluk benizli yüzüyle iri kahverengi gözlerini bana doğru dikip ' Senin yüzünden hepimiz tehlikedeyiz, bizi de daha fazla tehlikeye atmadan benimle gelmen gerekiyor şimdi usluca şu arabaya bin ve mabede giderken kimse bizi takip ediyor olmasın diye dua et. Aksi taktirde son kalanlar olarak bizi de öldürücekler. ' dedi. Yine aklımda tonla soruyla ve biraz ölüm kelimesinin verdiği ürküntüyle susmak zorunda kaldım. Tam da dediği gibi arabaya bindim. Arabanın içindeki gerginlik sanki havaya karışmış gibiydi tenimde hissedebiliyordum derken yine o inanılmaz baş ağrısı biri sanki beynime çivi çıkıyordu o sabit gelen tak tak tak sesi ve gözlerimi kapattığımda gözümün önüne gelen büyük devasa çan, kendimi çok sıkmış olucam ki birden dönüp ' Görülerin ne zaman başladı, ne zamandan beri görüyorsun, susuzluğunu nasıl kontrol ediyordun ? ' demeye başladı. Nerden biliyordu susuzluğumu ve bu baş ağrısının gördüğüm şeylerin ne olduğunu ? Tabi ki soramadım, sorularına da cevap vermedim tam da onun bana yaptığı gibi. Yol düşündüğümden aha uzun sürmüştü, karanlıktı ormandan mı gidiyorduk bana mı öyle geliyordu, dur bir dakika burası benim evimin arkasındaki yıkık yer değil miydi ? Şaşkınlıkla etrafa bakarken arabanın kapısını açtığı gibi kolumda tutup indirdi. Demir devasa bir kapı üstünde varlığından bile haberimin olmadığı bir dilin yazısı vardı. İçeri girdik ve merdivenlerden inmeye başladık her yerde mumlar tuhaf semboller merdivenler hangi yıldan kalmalar ve evimin arkasında böyle bir yer olduğu ben neden bilmiyordum ya da sadece ben mi bilmiyordum ev aile mirasıydı ablamın haberi varmıydı burdan ? Taş duvarların soğukluğu saçlarıma bile işlemişti. Bir kapının önünde durduk çantasından ucu parlayan bakır bir çubuk çıkartıp kapıya asla anlamadığım bir şeyler çizdi ve o kocam taş kapı toz çıkartarak ve kırılma sesleriyle birlikte açıldı. Gözlerime inanmıyordum neredeyse yerin yedi kat altına inmiştik. O yüksek duvarlar, duvarlarda ki ince işlemeler, asırlar öncesinde kalma semboller, ahşap devasa masa, duvar boyu kitaplıklar, kapının girişinde ki büyük heykeller. Burası neresiydi ve bizim burada ne işimiz vardı ? Aklımı okurcasına anlatmaya başladı. ' Burası atalarımızdan kalma en eski mabedimiz. Yer altında ve insanların göremeyeceği şekilde tasarlanmış, sadece görüsü olanlar ve bu kanı taşıyanlar görebilir. Sende onlardan birisin ve belli ki Carlos'un dediği gibi kendinden haberin yok sadece bir vampir olduğunu biliyorsun. ' ' Ne, ne vampirinden bahsediyorsun sen ben vampir falan değilim susuzluk derken sen sen kandan mı bahsediyorsun o hayır hayır sen belli ki beni bir başkasıyla karıştırdın ben sadece sıradan bir üniversite öğrencisiyim. ' ' Sıradan olmuş olsaydın bu mabedi göremezdin ve vampir olduğunu bile daha bilmiyor olman şaşırtıcı peki susuzluğun ? ' ' Benim benim kan değerlerim çok düşük ve demir eksikliğim var bu yüzden ilaç kullanıyorum ve tekrar söylüyorum ben vampir falan değilim. ' Masanın üzerinden aldığı hançerle parmağını kesti ve o an benim için dünya durdu. Daha önce defalarca kan görmüştüm ama bu, bu başkaydı çok yoğun bir kokusu vardı, iliklerime kadar işliyordu ve sanki biri boğazımı tırnaklarıyla sıkıyor gibiydi nefes almakta güçlük çekiyor ve yutkunamıyordum. ' Gördün mü bak vampir olduğunun farkında bile değilsin sanırım 18 yaşına yeni girdin ya da henüz 18 olmadın. ' Dedi ve haklıydı 18 olmama 2 gün vardı. Neler oluyordu gayet sıradan normal bir hayatım varken bu olanlar neyin nesiydi hayatım ve hayallerim alt üst olmak üzereydi. Ablamı aramalıydım bana ulaşamadığı için çıldırmış olmalıydı. 'Ablam, ablama ulaşmalıyım bana ulaşamadığı için çılgına dönmüştür çoktan polise haber vermiştir başınız belaya girecek. ' ' Mathilda mı ? ona çoktan haber verdim. Seni o ıssız sokakta bulduğum gece, senin olup olmadığını kestirememiştim ta ki boynunda ki izi görene kadar. ' Boynum mu ? Beni boynum da iz yok ki derken elim boynumda arkamda ki aynayı bana gösterdi. Eskiydi çizik içerisinde ama işlemeleri hala ilk gün ki gibiydi o muhteşem bakır rengini hala koruyordu, uzun saçlarımı omuzlarımda sırtıma doğru itmiştim ve içten içe boynumda bir iz olmamasını dilemiştim ki o yeşil gözlerim birden kocaman oldu ve boynumda ki bu iz bu imkansızdı bu doğum lekesi olamazdı. Neyin nesiydi ? ' Sen, sen yaptın bunu bu daha önce yoktu beni baygın halde bulduğun da ilk yaptığın şey boynuma dövme yapmak mı oldu ? ' diye sorarken ' Sakin ol bu bizi diğer insanlardan ayırt eden semboldür 18 yaşımıza girdiğimizde bu sembolle ne olduğumuzu öğreniriz ve genetiktir muhtemelen ablan da annen de ve babanda da var. ' ' Saçmalık böyle bir şey olsa bunu babam bana söylerdi böyle büyük bir şeyi benden saklamazlardı. ' ' Malesef saklamışlar ımhhh ismin neydi acaba sormaya vaktimiz olmadı ' dedi. Öğrendiklerim vücudumu kaskatı kesmişti. Ne dediğini duymamış olucam ki tekrarladı ' İsmini sormuştum ama ? ' Melissa ismim Melissa ' dedim. Aklım da o kadar çok soru var ki ki ablama ulaşmam lazımdı derken o kocaman tozlu kapıdan içeri ablam her zaman ki gibi müthiş bir gösterişle girdi. ' Melissa, ohh iyisin senin için çok endişelendim. Stiles seni bulmasaydı neler olurdu tahmin etmek bile istemiyorum.' dedi. İlk defa ablamın sarılması beni rahatlatmadı ve samimi gelmedi itmek zorunda kaldım. Beni o kadar iyi tanıyor ki gözlerimden ne demek istediğimi anlamış olucak ki ' Üzgünüm sana bunları anlatmalıydım. Yaşının geldiğini onlara söyledim yakında öğrenmek zorunda olduğunu, anlatmak için geç bile kaldığımızı ama seni bütün bunlardan uzak tutmak istediler. Bunlar olmadan normal bir hayat sürmeni istediler, işlerin buraya geliceğini onlarda tahmin edemedi. ' ' Kim abla kim onlar, böyle büyük bir şeyi benden nasıl saklarsınız ve bunu hiç tanımadığım bir adamdan öğrenmeme nasıl izin verirsin ? '' Tatlım haklısın ama annem ve babam bu şekilde olmasını istedi son istekleri buydu. ' ' Onlar mı istedi hayatımı köklerinden değiştiricek olan bu karırı onlar kendi başlarına verdi ve sen öylece kabullendin mi? ' Tartışmanın tam ortasına o hayal ürünü gibi olan adam Stiles girdi ve ' Kızlar bunun için zamanımız yok bunları bütün bu olanlar bittikten sonra tartışın lütfen. ' dedi. Mathilda her zaman olduğu gibi bunda da mantığıyla hareket edip bana bir çanta uzattı ve içinde eşyalarımın olduğunu duşa girip hazırlanmam gerektiğini söyledi ve ekledi ' Stiles odalardan birine götürebilir misin biraz sakinleşsin o sıra seninle şu son kitaba bakalım. ' dedi. Son kitap mı ? Sakinleşmek mi ? Oda mı ? Gerçekten bunca şeyin arasında sakinleşmemi ve duş almamı istiyor olamaz derken kitaplıkların içinde bir gizli kapı olduğunu gördüm hayal ürünü gibi olan muhteşem o adamın elinde ucu parlayan o zımbırtıyla açılabilen bir kapı daha. Uzun bir koridor daha bir sürü ahşap kapılar sanki bir sığınak gibiydi koridorun her yerinde kadife koyu yeşil perdeler vardı. Bir kapının önünde durduk ve bana dönüp ' Biraz sakinleş, duşunu al rahat ve aşşağa gel seni bekliyor olucaz sen gelene kadar diğerleri de gelmiş olur ' diyip kapıyı normal bir şekilde açtı. Bu fırsatı kaçırmayan ben ' Uu bu sefer o parlak şeyi kullanmadan açtın, demek ki bu yerde normal şekilde açılan bir kapı varmış, şaşırtıcı.' derken suratına kapıyı kapatmanın verdiği muhteşem his anlatılamazdı. Odanın manzarası yerin o kadar altına inmemize rağmen sanki bir şelaleyi andıran yeşilliklerle dolu bir bahçeye bakıyordu. Güneş alan bir oda, duvarlarda hala anlamını bilmediğim semboller, alfabesini bilmediğim bir dilin yazılarıyla dolu kitaplar, tablolar asırlar öncesinden kalma ünlü eserler, odanın çekiciliği büyülemişti. Banyoyu görene kadar. Siyah beyaz karo şeklinde ki fayanslar tavandan yerlere kadar bronz renkli musluklar o koca banyoda tek başına duran küvet. Büyülenmemek elde değildi. Kısa sürede kendimi toparlayıp, sıcak suyun kollarına bırakmalıydım kendimi, sonrasında olucaklar ve öğreneceklerim için hazırlıkla olmalıydım. Zor olanı atlatmış gibi görünsem de içinde buludunğum durum benim dünyamın çok dışındaydı..


VAROLUŞWhere stories live. Discover now