Bölüm. 26. Kül

303 25 54
                                    

Selâm, can içlerim.

Yeni bir bölümle yine biz geldik.

Uzun zaman oldu sizlerden ayrı kaldım. Malûm 6 Şubat ve onun yarattığı travma. Geçti mi, maalesef geçmiyor.

Bende üzerimdeki stresi yazarak atmaya çalışıyorum fırsat buldukça.

Oy verip yorum yapmayı unutmayın lütfen. Sizlerin yorumlarını okumayı özledim.

Medya, Cem Adrian, Kül

🔥🔥🔥

Geceyi uykusuz geçiren Nimet, yapılması gerekenin kardeşiyle konuşmak olduğuna karar vermişti, çünkü her şey Fırat'ın iki dudağı arasından dökülecek cevaplara bağlıydı. Buraya kadar kafasında kurduğu hesap şaşmıyordu lakin hesabın şaşan noktası düşünmekle dile dökmenin aynı şey olmadığıydı. Böylesine mahrem bir konuya giriş yaparken söze nasıl başlayacak içinden geçenleri nasıl kelama dökecek bilmiyordu.

Konu her açıdan hassas bir konuydu. Hemen öyle insanın yüzüne pat diye söylenebilecek cinsten değildi. Henüz doğru olup olmadığı bile muallakta olan sadece sanrılarına dayanarak güman geldiği ön görülerini dile getirebilmek sanıldığı kadar kolay değildi.

Karşısındaki özbeöz kardeşi bile olsa insanların mahremine dil uzatmak onların ipini çekmekle eş değerdeydi. Üstelik genç kızın şaibeli bir geçmişi vardı, bir yenisini gündeme getirmek onu darağacında sallandırmak demekti.

Kadın, kafası karmakarışık düşünceleri kördüğüm olarak kahvaltıyı hazırladı ve oturma odasına yer sofrasını açtı. Bu sabah nedensizce ortama sessizlik hâkimdi. Belki de kadının ruh hali sirayet etmişti diğerlerinin ruhuna. Büyük bir sessizlik içinde kahvaltı yapmaya başladılar.

Bu arada Fırat, iki de bir kolundaki saate bakıyordu geç kalıp kalmadığını anlamak için.

Fırat'ın evecen hareketleri ister istemez Nimet'i geriyor acaba şimdi mi söylesem yoksa daha sonraya mı bıraksam düşüncesi zihnini alabora ediyordu.

Aceleye getirse bir türlü getirmese bir başka türlüydü zira zaman aleyhlerine işliyordu. Bindikleri gemi su almaya başlamıştı acilen karaya ayak basmaları gerekiyordu. Yoksa gemi su almaya devam edecek topyekûn dibe batacaklardı.

Kadının düşünceli hali kardeşinin gözünden kaçmamıştı. "Abla, bu sabah pek durgunsun, neyin var?"

Nihayet beklediği zemin oluşmaya başlamıştı. Bu soru sanrılarını dile getirmek için bulunmaz bir fırsattı.

"Kızım, doyduysan git önlüğünü giy, çantanı falan hazırla bende geliyorum."

Küçük kız zaten gönülsüz yiyordu yemeğini, annesinin isteği üzerine okula hazırlanmak için koşarak yatak odasına gitti.

Küçük kız görünmez olunca Nimet, imalı imalı kardeşine bakmaya başladı. "Yok, bir şeyim. Bu gece hiç uyuyamadım ondan biraz başım ağrıyor." Sesindeki yırtıklar yama yapılamayacak kadar genişti.

"Geçmiş olsun ablacığım, biz gidince yat uyu dinlenirsen rahatlarsın."

Şiş gözlerine vuran yorgunluk çırılçıplak görülebiliyorken akabinde ince üst dudağı dışa doğru kıvrık alt dudağının üstüne bindi ve yanlara doğru derin çizgiler oluştu. "Uyuyabilsem geçecek ama uyuyamıyorum."

Fırat, ablasının uyarı niteliğindeki sözlerinin altında yatan anlamı çözmek ister gibi yüzüne bakmaya başladığında kara gözleri kapana kısılmış gibi küçüldü.

Hudutsuz ArzularTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon