"Aylin dur bir ya, olur mu öyle şey? En kötü itiraz ederiz ve süreyi uzatırız." Yeşim beni rahatlatmak için mi böyle konuşuyor yoksa gerçekten de doğrularımı söylüyor bilmiyordum, şu an tek istediğim Hüseyin amcayı arayıp 'ayıp ayıp!' serzenişinde bulunmaktı. Ekonomi sadece onun içinden geçmiş gibi davranıyordu, bir de ben öğrenciydim, insan icra celbi yollamaya utanırdı. "Ben bir İcra Dairesini arayıp soracağım, sürenin olmaması garibime gitti."

"Ocağına düştüm Yeşim, ben ve bilgisayarım önce Allah'a sonra da sana emanet kızım. Göster kendini." Benim yalvarır gibi çıkan sesime karşılık arkadaşım yine anne rolüne büründü, en azındna benim hayalimdeki anne modeli Yeşim gibi biriydi. "Elinde parayı tutmayı bilmezsen öyle olur işte, bok vardı gittin o elbiselere biner küsür lira verdin. En azından bir aylık kiranı yatırırdın, aptal."

"Satsak olmaz mı?" diye sordum yüzsüzce, isteyenin bir yüzü kara vermeyenin iki yüzü karaydı sonuçta. "Yuh artık ya, istersen yemek yediğimiz mekana iki bin lira bayıldın diye yediklerimizi de kusalım?"

"Yok canım olur mu öyle şey?" dedim, yüzsüzlüğümün de sınırı bir yere kadardı. "Ya sen bana ne bakıyorsun Yeşim? Fakir bu, ne dediğini bilmiyor de geç. Sorgulama."

Arkadaşımın söylediğime güldüğünü duydum, bir süre susmuş sonra da "Ağlanacak halimize gülüyoruz ya," dediğini işitmiştim. "Ölüp gitmeden senin doğru yola saptığını bir göreyim başka hiçbir şey istemiyorum," Yeşim kendi çapında bir şeyler konuşuyordu ama benim evcil hayvanlar çoktan ayaklanmış, beynimin içinde kavgaya bile tutuşmuşlardı. Kimi yemlesek diye kuyruklarını dikmişlerdi havaya, peşlerine takılmama gibi bir seçeneğim yoktu. "Bugünden sonra gireceğim söz."

İşaret parmağımı orta parmağımın üstüne getirmiş, daha da garanti olsun diye ayağımı da kaldırmıştım. Bu tarz garip inanışlarım vardı, yapmadan duramıyordum. "Hiç inanmıyorum ama hadi hayırlısı, neyse ben halletmeye çalışacağım bir şekilde. Dersin saat kaçta?"

"Saat on ikide, birazdan çıkacağım," dedim ve Yeşim'in birkaç teskinini tilkilerime ulaştırmaya çalıştım. Zihnimin içinde bu şekilde koşuşturmaya devam ederlerse her an yönümü Türkiye'nin en zengin insanlarına çevirebilirdim. Hem de 6500 lira için. "Tamam o zaman, ben bugün akşama kadar fakültedeyim. Gelince mesaj at."

Arkadaşıma onay verdim, çıkmadan önce soğuk falan demeden de duşa girdim. Paranın harareti mi içime düşmüştü bilmiyordum ama an itibariyle yanıyordum. Kendimi ise teselli etmeyi bir dakika olsun ihmal etmemiştim.

"Halledersin be Aylin, sen nelerin üstesinden geldin. Abini polise şikayet etmiş insansın, 6500 lira elinin kiri."

...

En iyisi banka, kendi düşüncem aklıma yattığından kafamı salladım. Tekin Ayçiçek Yağı A.Ş'nin sermayesi NSL Bankası'ndaydı ve ben onların işini yaptıktan sonra şirketin adından mı esinlenmiştim bilmiyorum, ayçiçek yağından kıl çeker gibi paraları ceplemiştim.

İyi de Aylin, o zaman bu şirketin işini yapmıştın. Şu an adamların hesabına sızıp para alman demek düpe düz hırsızlık demek. Bir türlü fikir birliğine varamayan evcil hayvanlarım yüzünden kafamı sertçe sıraya çarptım. Ama geçen seferki otuz bin lira senin hak ettiğinin de altındaydı, biliyorsun. En az elli bini vardı o işin. "Evet evet, en iyisi bu. Gerçekten de ederi elli bindi o işin."

"Aylin?" Adımın seslenilmesiyle zihnimdeki para hesabı sekteye uğradı, böyle anlarda karşımda Tolga gereksizini gördüğüm an boğazlayasım geliyordu. "Ne var Tolga? İşim var görmüyor musun? Hiç saygınız yok şu düşünen insanlara."

DİP: ACININ KRALLIĞI Kde žijí příběhy. Začni objevovat