"Olur, konum atarsınız bana."

"Atarım, bebek. Öptüm kocaman."

Olcay'la vedalaşıp aramayı sonlandırdığımda bir süre daha terasta kalmış ve temiz havayı soluyarak kendime gelmeye çabalamıştım.

En sonunda içeri geçtiğimde masaya oturmadan önce ellerimi masaya yasladım ve Olcay'la konuşurken bakmaya çalıştığım dosyaya tekrar göz gezdirdim fakat o kadar kendimde değildim ki bunu bile becerememiş, okuduğum şeyden tek kelime bile anlamamıştım. Astığım ceketimi, ilk önce dosyayı daha sonra bıraktığım tableti ve telefonumu alıp odadan çıktım. Gidip biraz dinlensem iyi olacaktı.

Asansöre doğru ilerlerken bir yandan da telefonumdan gelen mailleri kontrol ediyordum. Tam o esnada da bir şeye çarptım. Kaya gibi bir şeye. Sanırım kafam falan kırılmıştı. Başım dönmeye başladığında etrafında civcivler dolandığına da yemin edebilirdim. Geriye doğru hafifçe sendelediğimde belimde güçlü bir el hissettim.

"Dikkat et." Duyduğum sesle birlikte zorlukla başımı kaldırdım. Siyah çerçeveli gözlüklerinin arkasındaki yeşil gözleriyle karşılaştığımda öylece bakakaldım.

Lacivert gömleğinin ilk iki düğmesini açmış, kollarını da kıvırmıştı. Görünen dövmeleriyle de iş adamı imajını bozmuştu fakat bunu söylemeyi hiç istemesem de bu ona çok yakışmıştı. Yaşını fazlasıyla olgun göstermekle birlikte de maalesef çok çekici görünüyordu.

Kendime geldiğimi fark ettiğinde elini belimden çekti ve benden bir adım uzaklaştı. Şimdi aramızda daha normal bir seviye vardı. Bir kez daha onu baştan aşağı inceledim. "Ne o? Serserilikten iş adamına mı terfi ettin?" dedim, alayla ama onu incelerken de neredeyse aynı şeyleri giyinmiş olduğumuzu fark ettim.

Gözlerimi ondan alıp üstümdekilere baktım. Aynıları onunda üzerinde olan siyah kumaş pantolonum ve lacivert gömleğim vardı. Sadece aynı olan kıyafetler de değildi, gözlüklerimiz bile aynıydı. Kaşlarımı çattım. "Şaka herhalde?" Başımı kaldırıp ona baktığımda bunu o da fark etmiş olacak ki kısa bir süre üstündekilere baktı.

"Bence gayet hoş olmuşuz." dedi, minik bir sırıtışla. Elimi kaldırıp onu göğsünden ittim fakat yerinden milim dahi kıpırdamadı. Onun iki metre kadar uzun bir boyu ve iri yarı bir vücudu varken ben, onun bacağı kadardım.

"Sana daha çok yakışmış ama." dediğinde tıpkı o gece olduğu gibi yine beni süzmüştü. Hafifçe bana doğru eğildiğinde yeşil gözlerinde o gecenin görüntülerini gördüm. Saçlarımı geriye doğru itti. Bu hareketiyle birlikte bir kez daha onu itmek için elimi kaldırmıştım ki babamın sesini duydum.

"Çocuklar?" İkimiz de başımızı sesin geldiği yöne çevirdiğimizde babamla Turgay Amca'yı gördüm.

"İyi anlaşmışsınız bakıyorum." dedi, Turgay Amca.

Turgay Amca'nın bu sözüyle Kenan'ın dudaklarından erkeksi bir kıkırtı döküldüğünde ona döndüm. O da bana doğru dönmüş, gözlerimin içine bakıyordu.

"Bayağı iyi anlaştık, evet." dedi, gıcık bir şekilde. Sesindeki bariz imayı anlayan sadece bendim. Ona yapmacık bir şekilde gülümsediğimde gülmemek için başını diğer tarafa çevirmişti. Gözlerimi ondan alıp babama döndüm.

"Ben çıkıyorum. Birkaç saate gelirim." derken babama doğru birkaç adım atıp yanağına bir öpücük bırakmıştım.

"Gelmene gerek yok. Çok yoruldun, git güzelce dinlen." dedi, az önce Kenan'ın dokunduğu saçlarımı öpüp.

PRANGALAR | +18Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum