Derin bir nefes alıp bedenimi kliniğin beyaz merdivenlerine doğru döndürdüm. Kocaman ama müstakil, tek katlı bir binaydı. Adımlarımı oldukça yavaş tutmaya çalışarak birer birer merdivenlerden tırmanmaya başladım binanın otomatik kapısına ulaşabilmek için. Bu sırada zaten hiç yüzüme gülmediğini düşündüğüm hayat bir darbe daha vurmuştu ve yalnızca birkaç saniye içinde şiddetli bir yağmur başlamıştı. Yeşil kabanıma sımsıkı sarılarak bu sefer koşarcasına merdivenlerden kapıya ulaştım ve kendimi otomatik kapıdan içeriye doğru attım. Yağmur başlayalı daha bir dakika anca olmasına rağmen o kadar şiddetliydi ki, sıçana dönmüştüm bile. Saçlarım inanılmaz şekilde ıslanmış, burnumun ucu kıpkırmızı olmuştu. Sinirle ellerimle saçlarımı düzeltmeye çalışarak çevreye bakına bakına yürümeye başladım. Lanet olasıca saçlarım şimdi kabaracaktı ve bundan hoşlandığım söylenmezdi. Daha ilk dakikadan falso olan klinik macerama biraz daha adapte olabilmek adına çevremi incelemeye başladım. İçeri girdiğimde beni uzunca ve dar bir koridor karşılıyordu. Koridorun iki tarafındaki duvarlara da çeşitli psikolojik rahatsızlıklar hakkında bilgiler veren insanların resimleri ve anlatıları asılmıştı. Koridoru geçtikten sonra ise büyük bir furyaya ulaşıyordunuz. Oldukça geniş ve büyüktü. Koridordan geçip bu büyük alanın kapısına geldiğinizde, karşı tarafta tamamiyle cam olarak döşenmiş bir alan vardı. Koridorun kapısında mıhlanmış gibi durarak hayranlıkla furyanın iç mimarisini incelemeye başladım. Bu cam alanın ardından kliniğin muhteşem güzellikte ağaçlarla ve çiçeklerle bezenmiş arka verandasını görebiliyordunuz. İçerisi tavandan sarkan devasa avizelerle aydınlatılıyordu ve bu ihtişamlı görüntüsüne tezat olarak oldukça sade döşenmişti. Ben sadelik sevdiğimden olsa gerek, ortaya atılmış beyaz ahşaptan masayı ve çevresine simetrik bir şekilde konulmuş kavun içi rengi koltukları çok beğenmiştim. Odada ise bunlardan başka hiçbir şey yoktu. En azından eşya yoktu..

Benden başka dört ayrı kişi, odanın farklı yerlerine konuşlanmış şekilde muhtemelen sırasını bekliyordu.

Kaşlarımı çatarak ellerimi kabanımın cebine soktum. Mekanın büyüsüne öyle kapılmış olmalıydım ki onları fark edememiştim. Odanın içine doğru çekingen birkaç adım atarak hepsini tek tek incelemeye başladım. Tekli koltuklardan birinde bacaklarını koltuğun yan kısmından sarkıtmış, dalgalı saçlı ve kemik çerçeveli gözlüklere sahip genç bir oğlan oturuyordu. Benim yaşlarımda olmalıydı. Sağ elinin işaret ve orta parmağını şakaklarına dayamış, düşünceli bir halde kafasını koltuğun sırt kısmına yaslamıştı. Gözlerim  yavaşça onun arka çaprazındaki kolonlardan birine yaslanmış olan ve yine benimle aynı yaşlarda duran sarışın kıza kaydı. Kız gözlerine güneş gözlükleri geçirmiş, kafasına ise tuhaf, tülbent gibi bir aksesuar bağlamıştı. Hararetli hararetli fısıldayarak telefonda biriyle konuşuyordu. Sanki kendini kamufle etmek istiyormuş gibiydi lâkin bu çabasına rağmen buradan bakıldığında dahi çok güzel gözüküyordu. Hatta öylesine zarif ve öylesine güzel duruyordu ki ona özellikle dikkat ettim. Birilerini incelemeyi küçüklüğümden beri zaten severdim fakat bu kızı incelemek bana ayrı bir şevk vermişti. Fısıldadığını sansa bile telefona söyledikleri nispeten duyuluyordu. "Babam burada olduğumu öğrenmemeli!" Diyordu genç kız telefondaki kişiye. Büyük ihtimalle salondaki ben dışında diğer üçü de kızın söylediklerini duyuyordu. Gözlerimi zor da olsa ondan çekip daha da ileriye yönlendirdim. Doktorun kapısı olduğunu düşündüğüm, duvarlarla aynı renk olan ve odadaki tek kapı olan -uzun koridora açılan kapı dışında- genişçe bir kapının önünde bağdaş kurmuş oturan esmer bir kız vardı. Saçlarını yukarıdan gelişigüzel bir topuz yapmıştı, buradan bile fark edilebilen ve tenine rağmen ortaya çıkan göz altlarına bakılırsa oldukça yorgun gibiydi. Yalnızca, elinde sürekli oynayıp durduğu ve bayağı bir odaklandığı Rubik küpüyle ilgileniyordu. Ona da hayret ettim. Çünkü Rubik küpü birkaç saniye içinde çözüvermiş ve hatta bu da yetmemiş, yeniden bozmuş ve yeniden yapmaya başlamıştı. Çevresindeki hiçbir şeyle ilgilenmiyordu. Kafamı en son tam göz hizamda olan kişiye çevirdim. O ayaktaydı. Ellerini siyah kotunun cebine sokmuş, umursamaz gözlerle doktorun kapısını izliyordu. Simsiyah saçları sanki yataktan kalkışmışçasına birbirine karışmıştı fakat iri yeşil gözlerinin güzelliği bu görüntüyü örtüyordu. Yeni yeni çıkmış sakallarını net bir ifadeyle kaşıdı. Hayatta duruşu bu gibiydi, dimdik ve güçlü. Bu mesafeden onları ancak bu kadar izleyebiliyordum, onları tek tek aklıma kazıyış biçimim ağır çekimde ve birkaç saniye içinde gerçekleşmişti sanki. Oysa ki dakikalardır burada onları dikizlediğimin farkındaydım. Birkaç kez gözlerimi kırpıştırdım ve gözlerim bir müddet daha siyah çocukta takılı kaldı. Buradakilerin hepsi gerçekten de benim yaşlarımda gibiydi.

Kel Rapunzel Olur Mu Hiç?حيث تعيش القصص. اكتشف الآن