"Ben ders çalışırken bile sabahlamıyorum," Süpürgeyi biraz daha bastırarak, halının üzerinde gördüğüm küçük siyah noktaları çekmesini sağladım. "Ev temizlemek için mi sabahlayacağım?"

Süpürge garip garip sesler çıkardığında kaşlarımı çatarak doğruldum. Ne olduğunu anlamaya çalışırken motoru falan yakarım korkusuyla süpürgeyi kapatmıştım. Şimdi motoru sen tamir ettireceksin falan derdi, süpürge de pahalı bir şeye benziyordu. Tuğrul'un evinde bir temizlik aletine para yatırılmış olması da göz dolduracak bir detaydı.

"Kesin boruya bir şey kaçtı, kesin." Yere oturarak borunun ucuna takılan kısmı çıkardım ve içine bakmadan önce derin bir nefes aldım. "Bu boru büyüklüğünde böcek falan çıksa ne yapardım acaba?"

"Çeneni kapatırdın?" Soluma döndüm ve elinde tuttuğu su bardağına koyduğu kahveyle dikilen ev sahibime baktım. "Anlayamadım?"

"Temizlik yaparken konuşmak," Kahvesinde küçük bir yudum aldı ve kemikli parmaklarının sardığı bardağı biraz daha parmak uçlarına getirerek tuttu. "Hoşlanmadığın bir şey sanıyordum?"

"Ha, o mu?" Sırıttım ve elimde tuttuğum boruyu bir iki kere yere vurdum. "Hoşlanmam ama bazen söylenmek gerekiyor işte." İçine sıkışan şey bir türlü düşmediğinde daha sert bir şekilde vurdum. Motoru yakmamıştım ama bu gidişle süpürgenin sapı elimde kalacaktı. "Bazen tek yapman gereken işine odaklanmak ve konuşmamak."

Gülümsememi bozmamaya çalışarak gözlerimi kısa süreliğine kapattım. Sanki konuştuğum her şeyi duyuyor gibi tepki veriyordu ve bu imkansızdı. Yaklaşık yirmi dakika önceye kadar ölüm uykusunda gibi uyuyordu ve beş dakikadır da süpürge açıktı. Kalan vakitte zaten onunla konuşmuştum.

"Elin yanmıyor mu senin öyle?" Su bardağına kahve koyan yaratıcılığı bana ne gibi bir cevap verecek merakla beklerken, boruyu tekrar yere vurdum. "Kahve bardaklarını yıka."

Merakımı çok güzel şekilde sonlandırmıştı, bir cümlesi ile aradığım tüm cevaplara ulaşmıştım. Elini merak eden birine iş buyurmaktan daha iyi nasıl bir cevap olabilirdi ki zaten?

"Tuğrul Beyefendi, maalesef evi temizlemeye bulaşık dahil değil." Kafasını hafifçe sağa doğru eğdi. "O zaman hem evi temizle hem de bulaşıkları yıka."

"Parasını verirsen neden olmasın?" Boruya elimi sokup sokmamak konusunda düşünürken Tuğrul odasına doğru adımlamaya başladı. "Süpürgeyi kırarsan parasını ödersin, bulaşıkları yıkamazsan da başka bir evin kirasını ödersin."

Kapıyı kapatarak odasına girdiğinde sinirle dudağımı dişliyordum. Tamam, yarı fiyatına ev vermişti ama sürekli böyle kafamı mı kalkacaktı? Gerçi ona bu fırsatı veren de bendim. Resmen kendi ayaklarımla bana işkence etmesi için ona gelmiştim, ne diyebilirdim ki?

"Aferin geri zekalı, temizleyecek başka yer yoktu sanki. Bildiğin işi yap, ne diye saçma sapan aksiyonlara giriyorsun? Götün arşa değdi mi milleti dolandırmayınca?" Sinirle süpürgeyi bir kenara bıraktım ve mutfağa doğru ilerledim. "Bir iki çeşit az yemek yesen ölürdün sanki, aç gözlü! Ölmeyi hak ettin artık aptal!"

Küçük tepeleri andıran bulaşıklara bakarken gülmemek için kendimi zor tutuyordum. Hayır, delirmemiştim. Yani, henüz.

Ben sadece ağlanacak halime gülmeyi ve yarı fiyatına kiraladığım evleri severdim.

...

Akşamın yedisiydi.

Mutfak, salon ve bomboş olan bir odayı temizlemeyi bitirmiştim ve şu an Tuğrul'un odasının önündeydim.

DİP: ACININ KRALLIĞI Onde histórias criam vida. Descubra agora