"Daha birinci dönem bile bitmedi, diplomalarımızı aldığımızda konuşmamı dinlerken de yüzünü görmek istiyorum." Dudaklarım alaylı bir tavırla yukarı kıvrıldı. Hayır ağzımı açtırıyordu sonra kapatırken ben sıkıntı yaşıyordum. "Dekandan özellikle ricacı olacağım ikincinin de benimle birlikte konuşma yapması için ama," Duraksadım ve şöyle bir süzdüm. "İkinci olarak da kalabilir misin bilmiyorum."

"Vay," dedi beklemediğim anda ve arkasına yaslandı. "Bu iyiydi," deyip göz kırptığında, yiğidi öldürüp hakkını yemediği için minnettar olarak güldüm. "E hadi, aç susuz kaldın. Ne alırsın söyle de getireyim, vitaminsiz kalırsan üçüncülüğe falan düşersin. Yeni bir ikinciyle daha uğraşamam." Tolga da söylediğime güldü, menüye bakmadan "Filtre kahve," cevabını verdiğinde, ben de onaylayıp yanından ayrıldım.

İç sesim devamlı kahvesine tükür dese de iş etiği bilen tarafım ağır bastı ve tertemiz kahveyi önüne koydum. Gerçi bardağın temizliğinden emin değildim ama o da benim işim değildi canım, her şeyin sorumluluğunu da alamazdım herhalde. "Sarışınlar aptal olur derler Aylin."

Al işte. Ben şimdi bu çocuğun kahvesine tükürmeyerek iş mi yapmıştım? Kahveye değil ama aklıma tüküreyim gerçekten. "Bizim tartışmamızın bir seviyesi var sanıyordum. Soğuttun beni kendinden," dedim tiksinen bir yüz ifadesi ile. İlkokulda mıydık canım, rakibinle laf sokuşmanın da bir adabı vardı.

"Tartışmıyorum, iltifat edecektim," dediğinde anında yüz ifademi değiştirdim. Övülmeye bayılır, iltifat duyduğum yerde durup kabul eder; dövülmekten nefret eder ve dayak bulduğum yerden de kaçardım. "Aa tamam, buyur buyur. Lütfen et," dedim melek gibi bir sesle.

"Alındım, gücendim. Beni seviyesiz sanman kalbimi kırdı," Sol elini kalbine koyduktan sonra devam etti. "Bu kalbin içinde ezeli rakibime bir yer var, orayı tarumar ettin."

"Tarumar mı ettim?" Yüzümü buruşturdum ve tepsinin ucunu masaya dayayarak destek aldım. "Sen ne biçim sayısalcısın ya, nasıl kelimeler bunlar?"

"Sözelde de derece yaptım kızım, araştırdım. Sen dereceyi bırak, daha ilk on bine bile girememişsin," dedi göz kırparak. Benim hakkımda bildikleri ufaktan korkutsa da biz yazılım bilen insanlardık, kim bilir ne şeytanlık yapmıştı da bilgilerime ulaşmıştı. "Vay be, bunca başarının üstüne gel taşradan gelmiş kıza ezil bölümde. Vallahi senin de işin zor. "

"Kaşınma," Yüzündeki gülümsemeyi zor muhafaza eden haline karşılık "Üzülme, bu zaten adil bir yarış değil. Bire karşı bir değiliz," dedikten sonra bir adım gerileyip "Başka bir arzunuz yoksa Tolga Bey?" diye sordum.

"Bire karşı nasıl bir değiliz?" Afallamış ifadesini cevapsız bırakarak arkamı döndüm ve kasa tarafına doğru yürüdüm. O bir kişiydi, tek başına sürünüyordu ama ben beynimin içindeki evcil tilkilerimle birlikte bir ekiptim.

Silahların eşitliği ilkesine aykırıydı ama bir o kadar da değildi, çünkü tilkilerim ve ben ayrılmaz bir bütünün parçalarıydık.

"Aylin," dedi sevgili patronum. Yüzündeki meymenetsizlik her seferinde beni şok ediyordu, eski evimde yan apartmanda oturan bir nine vardı ve bazı insanların yüzündeki nur silinir derdi. O zamanlar pek inandırıcı gelmezdi ama bu adamla tanıştığım günden beri nursuz yüzden kastın ne olduğunu anlıyordum. "Akşam mesaisine de kalacaksın bugün," diye emir verdiğinde kaşlarımı kaldırdım. "Ben part-time çalışanım?"

"Evet, çalışansın," Beni onayladıktan sonra, şöyle bir etrafa baktı. "Yerleri de bir daha paspasla bir boşluk olduğunda, parlamıyor yeterince." Sen de zahmet olmazsa kalbinin içini paspasla, kirinden yüzüne bakılmıyor.

DİP: ACININ KRALLIĞI Место, где живут истории. Откройте их для себя