Odanın içinde sessizlik hâkimdi; Kim Taehyung zemini izliyor, Jeon Jungkook gözlerini bir an olsun onun üzerinden çekemiyordu. Kim Taehyung'un güzelliği her an mest edecekti onu, biliyordu. Ne yapacaklardı? Alfaların olduğu bir yurtta kalması tehlikeye sokar mıydı onu? Gitmesini istemiyordu. Her an yanıbaşında olsun diye yalvarmak istiyordu ona. "Seni hislerinle boğuşmak zorunda bıraktığım için üzgünüm hyung ama yapamazdım. Kimseye güvenemezdim. Seninle ilgili değildi bu durum, yemin ederim." Kim Taehyung bakışlarını yerden kaldırdı ve Jungkook'un gözlerine çevirdi. "Benim çiçeklerim..." diye mırıldandı Jungkook, bir eli boynuna gitti.

"Beyaz manolya. Kokusu çok güzel."

Jeon Jungkook gülümsemeye çabaladı, ortasında kaldığı duruma anlam veremiyordu. "Taehyung..." dedi, uykusu bastırmıştı. "Uyumak istiyorum." Taehyung'un kıkırdamasını duydu. "Sen uyu hyung. Ben kendime yer yatağı yapacağım." dedi Taehyung, yerinden kalktı ve dolaba ilerledi. "Seni yerde yatırmayacağım, Taehyung. Biz ruh eşiyiz, farkında mısın? Gel, beraber uyuyalım." dedi Jungkook, ayağa kalktı ve onu kendine yaklaştırdı. Taehyung'un elini tuttu. Ona istediği gibi dokunabiliyordu, mutluluk vericiydi bu. "Bana kızgın mısın?" diye sordu Taehyung, yüzleri birbirine döndü. "Sen benden gerçekleri sakladın, ben de seni izinsiz öptüm. Ödeştik." Taehyung onun sözlerine güldü. "Tamam, ödeşmiş olalım." dedi Taehyung, onunla beraber yatağa ilerledi.

Yan yana uzandılar yatakta, yüzleri birbirine dönüktü, ikisi de gülümsemeden duramıyordu. "Seni izlemek çok güzelmiş, Taehyung." dedi, saçlarını okşadı Taehyung'un. Biraz yaklaştırdı bedenini. "Hyung." diye mırıldandı Taehyung, elini uzattı ve Jungkook'un boynunun sağ tarafında gezdirdi. Manolya çiçekleri orada olmalıydı. Parmakları usulca sevdi teni. "Beni kandırmış olduğuna inanamıyorum. Bir Omega'ydın ve Alfa gibi davrandın. Tedirginliklerin, üzerini banyoda değiştirmen, benden uzak duruşun. Hepsinin tek bir nedeni vardı, o da Omega olmandı." Jungkook konuşurken Taehyung küçük kıkırtılar bırakıyordu odaya. "Halimiz tuhaf, değil mi? Üzgünüm, her şeyi karmaşık hâle getirdim." dedi Taehyung, gerçekler buydu ama sorun değildi, karmaşa çözülmüştü.

Jeon Jungkook rahatlamış hissediyordu. Kim Taehyung bir Omega ve onun ruh eşiydi. İçindeki o savaşların hepsi sona ermişti. Gerçekler karşısındaydı. Hoseok haklıydı, Taehyung kendini saklamıştı. Jeon Jungkook ona sarılabilirdi, ona dokunabilir, onu öpebilirdi. Taehyung yatakta döndü. Jungkook onun saçlarını okşamaya devam ederken ensesini izledi. Jungkook ona yaklaştı, bir kolunu onun beline attı ve sarıldı. Bedenini ona yaklaştırdı. "Şimdi ne olacak?" diye sordu Taehyung, sesinde hafif bir titreme vardı. "Hiçbir şey. Kimseye söylemeyeceğiz, gizli tutacağız. Sen her zaman benim oda arkadaşım olacaksın, ben de senin. Senin Omega olduğunu bir tek ben bileceğim." dedi Jungkook, Taehyung onun kolları arasında döndü ve kendisi yaklaştı ona.

Ruh eşlerinin her zaman birbirini bulacağına dair bir inanç vardı. Bir Alfa kurt kendi ruh eşini bulduğu an ona bağlanır, sadakati yemini olurdu. Onun için yaşar, onun için ölürdü. Ruh eşinin gözlerinin içine baktığı an tüm dünya dururdu. Bir Alfa Kurt, ruh eşi yanında olduğu vakit Alfa olurdu. Jeon Jungkook kolları arasında tutuyor olduğu bedene bakarken bu sözlerin anlamanı daha iyi anlıyordu. Bir kurt bedeninde ruh eşinin ona olan düşüncelerini, hislerini, ruhunu anlatan bir çiçeği barındırırdı. Kim Taehyung Alfası için lotus çiçeğiydi. Saftı, kötülüklerin içinde tertemizdi. Bataklıkta yetişen lakin temiz olması bilinen lotus çiçeğiydi Jungkook için. Yeniden doğuştu. Jungkook'un yeni bir hayata başlangıcını temsil ediyordu varlığıyla.

Manolya çiçeği sadakatti. Kim Taehyung'un ona olan sadakatini, bağlılığını vücudunda taşıyordu Jeon Jungkook. Beyaz manolya çiçeklerinin kokusu ve lotus çiçeklerinin kokusu birbirine karışmıştı. Onlar kendi çiçekleri içinde yaşıyordu. Jeon Jungkook onun sırrını sonsuza kadar saklayabilirdi. O istediği kadar Alfa olarak hayatına devam etsindi, Jungkook her zaman yanında olacaktı. İnsanlar onu en yakın arkadaşı olarak bilebilirdi, sorun değildi. "Taehyung." diye mırıldandı, onun alnına düşen saçlarını geriye doğru çekti. İsminin bile özgür bir şekilde dudaklarından dökülmesine izin vermek nasıl bir nimetti? "Yarın sınavın var, uyuyalım." diye mırıldandı Jungkook, diline getirdikleri dökülemedi dudaklarından. Hislerini her an anlatabilirdi artık, tek bir ana sahip değildi.

"İyi geceler, hyung."

Taehyung kısa zaman içerisinde uyuyakaldığında izledi onu. Gözkapaklarını, kirpiklerinin örttüğü benini, dudağının kenarında duran ve biraz önce dudaklarının dokunduğu beni, burnunun ucunda duran beni, yumuşak tenini izledi doyasıya. Kolları arasındaki bedenin nefesleri yavaşladı, derin bir uykuya teslim oldu. Rahat görünüyordu. Huzurlu bir ifade vardı yüz hatlarında. Bedenini biraz daha yaklaştırdı ona. Kokusu güzeldi, her bir yanını sarıyordu. Jeon Jungkook şu an sessiz kalmak istiyordu. Taehyung'un türünü saklamak konusunda söylediklerinin eksik olduğunun farkındaydı, derin detaylar olmalıydı ama şu an düşünmek, konuşmak istemiyordu bu konuda. İçinde yaşadığı çelişkiler nihayet son bulmuştu. Ona yakın olmak istiyordu sadece.

Gün ışığı perdelerin arasından sızarak odanın duvarlarına varana kadar uyanık kaldı. Taehyung ışıktan rahatsız olarak yüzünü buruşturdu, ona arkasını döndü. Bir kolu hâlâ güzel eşinin belindeydi. Eş. Jeon Jungkook bu kelimenin yüreğinde bıraktığı hisleri tarif edemezdi. Mutluluk veriyordu. Tek kelimeye sığan bir sıcaklığı vardı. Kim Taehyung onun ruh eşiydi. Gülümsemeden edemiyordu bu gerçeğe. Jeon Jungkook biliyordu, şu andan itibaren tüm hayatını kolları arasındaki bedene adayacaktı. O, her şeyiydi. Uykuya yenik düşene kadar ensesini izlemeye devam etti Kim Taehyung'un. Saçlarını okşamak istedi lakin uyandırmaktan korktu. Jeon Jungkook diline getiremediklerini, düşünmekten korktuklarını haykırabilirdi.

Jeon Jungkook, Kim Taehyung'a, lotus çiçeğinin kokusunu bedeninde barındıran ruh eşine aşıktı.

-

merhaba,
nasılsınız?

i think i'm lost again' taekookOnde histórias criam vida. Descubra agora