Derin Maviler

35.1K 644 46
                                    

Uçaktan inmiş artık tamamen ana vatanıma giriş yapmıştım . Havaalanından çıkış işlemlerini de hallettiğimizde bir taksi tutup babamın önceden gelip bizim için burada kiraladığı eve doğru yol aldık. Nasıl hissetmem gerektiğini bilmiyordum . Derinlerden katmerlenerek artan bir sızı eşliğinde kalbimin ağrısı , kulaklarımdaki uğultu artıyordu. İçimde zerre kadar bir heyecan yoktu fakat benim aksime annem yeni evimizin nasıl göründüğüyle fazla ilgileniyordu .Takside bana hiçte tanıdık gelmeyen yeni hit müzikler çalıyordu . Sanırım buranın müzik kültüründen fazlasıyla uzaklaşmıştım . Yaklaşık bir 15 dakika sonra evimize daha doğrusu hiç tanımadığım evimize giriş yaptık . Burası lüks bir siteydi . Geniş bir bahçesi ve sizi leylak çiçekleriyle karşılayan bir havuzu vardı . Çocukların oynaması için yapılmış geniş bir park alanı gözüme ilk çarpan şeylerden biriydi . Hatta buna sevinmiştim bile . Çünkü bu parkta oturup saatlerce çocukların salıncaklarını ellerinden çalıp müzik dinleyebilirdim . Bu mekanlar sitenin evimize yakın olan kısmındaydı. Evimize girdiğimde iki katlı bir dublex olduğuna sevindim . Çünkü babam girer girmez üst katın bana ait olacağını söylemişti . Ailemi sevmediğimden değil ama yanlız takılmayı seviyordum ve bu her gittiği ortama kolaylıkla alışıp şen şakrak bir biçimde kahkahalar atan babamla pekte kolay olmuyordu . Eminim şu an ne hissettiğimi anlamıyordu . Depresyona girmeme ramak kalmıştı diyebilirim . En yakın arkadaşlarımdan ayrılmıştım ve bir daha onları her istediğim zaman göremeyecek olmak canımı yakıyordu . Ahh birde şu üniversite sınavı tabii . Bunca üzüntüyle sanki kafamı gerçekten toparlayabilirmiş gibi sınavlara çalışıp iyi bir bölüm kazanmam gerekiyordu . Benim ise tek istediğim beni kabuğuma bırakıp çikolata paketinin içine ölüm fermanımı koymalarıydı . Tamam fazla kafaya takıyordum hayatımdaki değişiklikleri ama ben alıştığı şeylerden kolay kolay vazgeçemeyen bir kızdım . Hatta bir keresinde hatırlıyorumda küçükken amcamın aldığı bir peluş ayıcığı yıllarca hiç yıkamadan saklamıştım kimseninde yıkamasına izin vermemiştim çünkü onu bana amcam getirdiği için onun kokusunu sakladığına inanıyordum ama artık gerçekten kötü kokmaya başlamıştı galiba ki onu neden bir daha bulamadığım aşikar bir şekilde ortadaydı . Annem çöpe atmıştı . Annemin bana seslenmesiyle bir anda düşüncelerim beynimi terk etti ve anneme yöneldim . Kızım odana çıkıp bakmayacak mısın ? Gözlerindeki samimi ifadeye bakarsak gerçekten mutlu gözüküyordu ve ona hayır çıkmayacağım çünkü ben eski odamı daha çok seviyorum diyemedim . Yavaş yavaş parkelerdeki desenleri inceleyerek merdivenlere doğru yöneldim . Çok değil birkaç basamak çıktıktan sonra yukarıya ulaşmıştım . Geniş bir giriş karşıladı beni önce . Buranın parkeleri aşağıya oranla daha beyazdı ve bunun sebebini saçmada olsa merak ettim ve ilerledim . İki kapı vardı ve bir tanesini açınca lavabo olduğunu gördüm . Her yer siyahla kaplanmıştı tıpkı benim ruh halim gibiydi . İçimde fırtınalar kopuyor neler olduğunu anlamıyor olsam da artık düşünmeyi bir kenara bırakıp diğer kapıyı da açmam gerektiğini hatırladım . Oda hayal ettiğimden hatta Filipinlerde'ki evimizdeki odamdan çok daha büyüktü . Bir balkonu vardı ki , bunu gerçekten sevmiştim . Tam odamın ortasına doğru ilerlediğimde birşey farkettim bu sitedeki evler neden birbirlerine bu kadar yakındılar böyle ? Odamın tam karşısında başka bir oda daha vardı ve odanın pencereleri tamamen siyah bir perde ile kaplanmıştı . Sanki oraya daha uzun bakarsam bir anda perde açılacak ve korkunç bir silüetle karşılaşacakmışım gibi hissettim ve hemen aşağıya merdivenleri zıplayarak indim . Babam bana garip bir şekilde baktı ve kaşlarını havaya kaldırdı . Bende onun işaret diliyle anlaşma yöntemini sevdiğimden hiç manasında omuzlarımı silktim . Annem hala evi keşfetmekle meşguldü ve ben çok sıkılmıştım, zaten yeterince bunaldığımı düşünüp anneme seslendim . ''Ben dışarı çıkıyoruuum .'' Madem buraya taşınmıştık , madem ben artık buralı olmuştum , gezip biraz çevremi tanımam gerekiyordu . Sitenin içinden başlamaya karar verdim . O girişte gördüğüm parka yöneldim , turuncu renkteki dev havuzlu kaydıraktan neşeli çığlıklar yükseliyordu ve onların benim mutsuzluğuma ihtiyacı olmadığını anlamam uzun sürmediğinden bende sitenin iki kenarı koruluklarla kaplı yolundan yürümeye karar verdim . Kulaklıklarımı kulağıma taktım ve listeden hey soul sister adlı şarkıyı açtım daha doğrusu şarkımızı çünkü bu sharanın en sevdiği şarkıydı . Ben pek sevmezdim fakat o bunu söylerken öyle garip dans figürleri üretiyordu ki gülmemek neşelenmemek elde değildi . Belki bir nebze olsun beynimde bana ondan hatıra kalan dans figürlerini gözümde canlandırdım . Etrafta kimsenin olmadığından emin olup bacaklarımla bir ritim tutturdum . Sonra içimden kendime ah salak neden kemanını yanına almadın ? diye azarladım . Bu şarkının kemandaki notalarını iyi biliyordum ve gerçekten şu anda çalmak istedim . Ama madem keman yoktu dans var diyerekten kollarımı yukarı kaldırıp havada birleştirecekken bir anda bir bisikletlinin çarpmasıyla kendimi yerde buldum . Ah dizim ! Gözümü açmaya fırsat bulamadan bir el kollarımdan tutup beni ayağa kaldırıp bankın kenarına oturttu . Kanayan dizimden gözlerimi çekip şöyle bir ayaklardan itibaren başına doğru bana çarpan kişiyi tehditkar bir şekilde süzdüm . Tam gözlerine denk geldiğimde üzgünüm dercesine bakan bir çift siyah gözle karşılaştım . Saçları dağılmış sakalları çok hafif bir şekilde kendini belli eden yüzünde az önce yaptığı yaramazlığın utancını taşıyan bir çocuk vardı karşımda .

Soğuk Güneş #wattys2016Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin