Senin gizlediklerinde var Perla.

"Bence benim soyadım daha güzel." dedi William. Gidip zorla kendini Vance'nin diğer kolunun altına koydu.

"Neymiş soyadın Sarışın?" dedi Vance. Kendini toplamaya çalışıyordu.

"Wizard. İsmim ve soyismim tam soylulara yakışır. William Wizard. Kral olsam kendimden WW diye bahsederdim." diye gururlandı.

"Dikkat et de birileri duymasın, güzel kelleni vücudundan ayrık görmek istemem." Vance böyle dediğinde Will irkildi ve Vance'nin beline sarıldı. Bunun üzerine kocaman bir kahkaha attım. Vance onu itelemeye çalışıyordu ama Will inadına daha çok yapışıyordu. Vance'nin kolunun altından çıkıp Will'ın omzuna kolumu atarak kendime çektim, Vance'ye göz kırptığımda çarpıkca gülümsedi. Gülüşüne gözüm takıldı.

Kalbim rahatsızlandı.

Will'ı tutup Vance'den çektim. Ardından kolumu omzundan çektim ve havalı olduğunu düşündüğüm bakış atarak önden ilerlemeye başladım.

"Sen gerçekten hem vahşisin hemde yılansın! Beni Vance'den ayıramazsın!" diye arkamdan bağırdığında kıkırdadım.

Kent, gerçekten diğer kentlere göre -gördüğüm iki kentten bahsediyorum- oldukça büyüktü. Ancak henüz saray falan görememiştim, sanırım kentin merkezinde değilde daha çok sınır kısmında olmalıydı.

Kralın adını çok kez duymuştum, yardımsever ve halkını seven bir kraldı. Çoğu kez kentleri gezerdi, hiç görmemiştim ama insanlar Krala fazlasıyla hayrandı. Sanırım onu görmek isteyebilirdim.

"Evet, kaçtık ama nerede kalacağız?" diye arkamı döndüğümde ikisini de göremedim. Panikle etrafımda döndüğümde hiçbir yerde yoklardı.

"Vance! Will! Bu hiç komik değil!" diyerek geldiğim yolu geri koşmaya başladım ama kimse yoktu. Ayağım bir şeye takıldı, yüzüstü yere düştüm ve dizimi sivri bir taşa çarptım. Acıyla inledim. Baktığımda pantolonun yırtıldığını ve bacağımın kanadığını gördüm Etrafıma baktım.

"Vance!" dedim ağlamaklı bir sesle, "Will!" ama ikisi de görünmüyordu. Ağlamak istedim ama cesaret edemedim. O an bir ses duydum ama etrafıma baktığımda kimse yoktu.

"İnciler, iyileştirici etkiye sahiptir. Unuttun mu, küçüğüm? Deneme fırsatın bu, dene!" diye bir ses duyduğumda korkuyla sıçradım ama hiç kimseyi bulamadım. Kentteki insanlar da yok olmuştu sanki. Korkudan ellerim titrerken göğsüme sakladığım bez parçasını çıkardım. Zorlukla açtım ve içinden bir inci tanesini ağzıma atıp yuttum.

O an bacağıma baktığımda bir şaşkınlık beni ele geçirdi. Dökülen kanlarım ilk toplandı, ardından yaranın içine doldu ve yırtık dizim bir dikiş benzeri bir araya gelerek, düşmeden önceki haline döndü. Bir kahkaha duydum, kahkaha bir süre yankılandı. Ardından ise gözlerimi kapatıp açtım.

Kentteki halk olduğu yerdeydi, ben hala yerde oturuyordum ve Vance ile Will yanımda endişeyle bana bakıyordu. İkisine de aynı anda sarıldım.

"Nereye gittiniz beni bırakıp!" diye söylendim. Ardından Will'ın söyledikleriyle beraber şoka uğradım.

"Sen önümüzden yürüyordun, bir anda yere düştün ve dizini taşa çarptın. Bayıldın sanırım, ama gözlerim açıktı. Bizi görmedin, hemde önündeydik!" Onlardan ayrılıp dizime baktım. Pantolon hala yırtıktı ama yara izi yoktu.

"Nasıl pantolon yırtıldı ama yara izi olmadı?" diyerek kaşlarını çatan Vance'ye baktım. Onlar bana olanı görmedi mi yani? İnciyi yerken de mi görmediler? Hayal görmüş olamam, çünkü dizim sağlam ve pantolon yırtık. Burada çok kötü şeyler oluyordu. İnciler gerçekten de iyileştirici bir etkiye sahipti ve ben bunu şu an öğreniyordum.

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now