"Ee bi kahve içeriz artık."

7 3 0
                                    

   Hava kararmıştı. Uyanmak istemiyordum ama uyanmam gerekiyordu. Telefonuma baktım bildirim yoktu. Acaba ne yapıyor diye düşündüm. Mesaj yazmak için ekrana girdim. Sonra vazgeçtim.
   Attığım tokat aklıma geldikçe kendimi tuhaf hissediyordum. Yanlıştı yaptığım en azından çok fevri davrandığımı biliyordum.
   İçim içimi yiyordu ama gurur yapıp yazmıyordum. Oda yazmıyordu. Gerçi ne yazacaktı Hira tokat güzel geldi bidaha at falan mı.
   "Hira Uyandın mı annecim sesleniyorum neden bakmıyorsun."
Annem cevap bekliyordu.
"Şimdi uyandım anne."
"Tamam yavrum hazırlan hadi babannenlere gidiyoruz. Amcanlar falan gelmiş."
"Anne bensiz gidin yorgunum duş alacağım daha."
"Tamam bekleriz seni. Ayıp olur gelmezsen."
Gözlerimi devirip ofladım.
   Kalabalık aileye sahip olmanın en kötü yanı buydu. Düşüncelerini sürekli bölüyorlardı. Telefonuma bildirim geldi. Heyecanla baktım. Ama ondan mesaj gelmemişti. Hayal kırıklığı ile fırlattım telefonu yatağa.
   Gece boyunca mesaj bekledim ama gelmedi. Belki oda bekledi ama atmadım.
"Hira biz parka gidiyoruz geliyor musun?"
Amcamların eşleri benden cevap bekliyordu. Olur der gibi kafa salladım ve üstüme ince bişey alıp biraz kafamdakileri kenara bıraktım.
   Çekirdek kola alıp parkta oturacaktık. Halam ve aramızda çok az yaş farkı vardı. İki tane amcam vardı onlarında eşleri çok kafa dengiydi. Amcamlar farklı şehirde kalıyordu.
   "Senin yok mu kalbinde birileri Hira."diye sordu küçük yengem Eda.
Herkes bana baktı. Üstümde şuan üç çift göz vardı cevap bekleyen. Kardeşimin benden küçük olup da sevgilisi olması benden bi beklenti oluşturmuştu galiba.
"Yok şuanlık birisi valla."
Büyük yengem Nalan çekirdek çitleyerek konuşmaya başladı.
"Bakın kızlar bekarlık güzel ama aşkta çok güzel hele ki seni seven birisi ile evlenirseniz tadından yenmez."
Bi kahkaha koptu. Ne öyle ama der gibi baktı.
   Biz otururken bi gurup erkek topluluğu geldi parka. Dikkatle bakmadım. Ama zararları olacak tipler değildi tanıyordum bazılarını. Sonra bir ses çok tanıdık geldi. Kafamı o sese doğru çevirdim.
"Aras!"
Yengemler, halam ve kardeşim bana baktı.
"Şey bi arkadaş geldi aklıma da sesli düşündüm galiba."
Tekrar Aras'ın olduğu yöne döndüm. Gerçekten oydu. Göz göze geldik aniden. Şaşırmış görünüyordu. Kafamı çevirdim. Ama bakışlarının üstümde olduğunu hissediyordum. Yavaşça tekrar baktım. Yine mavi gözleri ile gözlerim buluştu.
   Telefonumla oynuyor gibi yaptım. Neden böyle bi şey yapmak istedim bilmiyordum. Şuan ortamda olan sohbete de odaklanamıyordum.
"Ben biraz üşüdüm eve gidiyorum siz oturacak mısınız?"
"İyi bence hava."
Diğerleri de oturacaklarını belirtti. Bende zaten kalkmak için yalan söylemiştim.
Kulaklığımı takıp yavaş yavaş yürümeye başladım. Çalan müzik 'KÖFN- Taş kalbinin çöllerinde'ydi.
   Hafif hafif esen rüzgar iyi gelmişti bana. Seviyordum ara ara yürümeyi.
Ellerim üşümüştü. Ama rahatsız etmiyordu. Köşeyi dönerken bi el tuttu.
   Kalbim hızlı hızlı atmaya başladı. Karşımda Aras duruyordu. Kulaklığımı çıkarttım.
"Napıyorsun ya?"
"Tokat at yine çok kızdıysan."
Sustum... Hafifçe gülümsedi.
"Neden kalktın?"
"Üşüdüm."
"Aynen aynen."
"Neyse gidiyorum ben çekil."
Kolumu tuttu. Göz göze geldik.
"Gitme."
Kaşlarımı çattım ne yapmaya çalışıyordu. Kolumu çekip onu arkamda bıraktım.
   Kafamı karıştırmasına izin vermeyecektim. Bilerek yapıyordu bunu. Gıcıklığına yapıyordu. Eve girince sinirle ceketi çıkarıp fırlattım. Herkes bana baktı. Unutmuştum onları.
"Köpek kovaladı da ona sinir oldum. "
Komik bişi olmuş gibi dalga geçtiler.
Bende gülüp geçtim. Ama hala Aras vardı aklımda.
   Telefonum titredi.
- girdin mi eve?
Okudum cevap yazmadım.
- Sana diyorum.
- girdim.
- tamam.
Gerçekten sinir bozmak için yapıyordu. Ve başarıyordu bunu.

                                 •••

   Hastane bugün çok sessiz ve tenhaydı. Geçte çıkmayacaktım öğleden önce çıkacaktım.
"Hira! Hira!"
"Dur Yağmur n'oldu?"
Nefes nefese kalmıştı.
"Sarı çocuk varya. Kapıda. Yarım saattir hemde."
Yüzüm buruştu Aras'dan mı bahsediyordu?
"Aras mı?"
"Evet evet. "
Tek kaşımı kaldırıp dudağımı büktüm. Omuz silkip umursamamış gibi yaptım.
"Hira çocuk diyorum kapıda diyorum bekliyor diyorum."
"Yağmur banane diyorum bende."
   Omuzlarımdan tutup beni sarstı.
"Kendine gel neden geldi sana geldi."
"Off onun amacı eğlence kendince oyun oynuyor. "
Gözlerini devirdi aptal der gibi baktı.
   İşlerim bitince üzerimi değiştirdim.
"Yağmur ben çıkıyorum öptüm."
"Öptüm bebek. "
Kapıdan çıkınca baktım etrafa yoktu.
Dudağım bükülmüştü. Merdivenleri adımlarken gözlerim onu arıyordu.
Gitmiş olmalı diye düşündüm. Zemin kata inince önümü elinde papatya demeti ile kesti.
   Sırıtıyordu. İstemsizce gülümsedim.
"Çocuk musun sen ya?"
"Bunlar senin için."
Elime papatya denetini uzattı.
"Teşekkür ederim. "
"Ee bi kahve içeriz artık."
"Vaktim yok."
Yanından geçip yürümeye başladım. Duruyordu olduğu yerde.
"Herkese vaktin var bi bana yok öyle mi hemşire hanım!!"
Yüksek sesle söylemişti. Gelen geçen bana bakıyordu. Yanına gittim.
"Napıyosun ya niye bağırdın."
"İçiyoruz o zaman."
   Arabaya binince ikimizde suskunduk.
Telefonum çalıyordu. Çantamdan bulmak zor olmuştu çünkü çantanın içine bi valiz eşya koymuştum. Arayan Yağmurdu. Kesin gördü bizi soru yağmuruna tutacaktı. Açmadım o yüzden.
"Hala Romeo&Juliet hayranı mısın?"
Elimdeki kitaba bakıyordu.
"Evet hala öyleyim. Sen nerden biliyorsun?"
"Çünkü bana Romeo demiştin."
Bunu söylerken gereksiz bi mutlu olmuştu.
"Çocukça işte."
Burun kıvırarak söyledim.
   Araba kullanırken ara ara bakıyordum ona. Heyecan verici bi tipi vardı. Saçları, yüzü kusursuz bir uyum içindeydi. Bir his var kalbimde. Midemde uçuşan kelebekler var ama bambaşka bir uçma bu. Tatlı tatlı bi acı çekme gibiydi.
   "Nasıl içersin kahveni?"
"Sert ve şekersiz olsun."
Bana baktı bende ona baktım. Gülümsedi...
"Yüzün çok tatlı bu arada."
Utanmıştım. Güldü.
"Utandın sen."
Evet der gibi kafamı salladım.
   Kahvelerimizi yudumlarken ikimizde sessizdik. Ne o ukelaydı ne de ben öfkeli.
"Buradan taşınmıştınız siz."
"Evet dedemleri ziyarete geldim. Gelmişken kalayım biraz dedim. Özlemişim buraları da."
"Anladım. Küçük tabi burası. Sıkıcı olur senin için."
"Evet İstanbul daha güzel."
"Dönmeyi düşünüyor musunuz peki?"
"Ailem dönse bile dönmem ben. Orada bi hayatım var hemde memnun olduğum bi hayat. "
"Anladım. "
"Sen peki? Burada mı çalışıyorsun?"
"Ben öğrenciyim hemşirelik okuyorum. Staj için kendi memleketimi seçtim. Okulum İzmir'de ama."
"Güzelmiş."
   Saçlarım uzun olduğu için bunaltmıştı ve güneş tam tepemizdeydi. Ağırlık yaptığını hissetmeye başlamıştım. Farketmişti galiba birşeyden sıkıldığımı.
"Hira iyi misin sen?"
"Güneş vurdu galiba."
Elimdeki papatyalarla yürümekte zordu zaten.
"Eve gidelim artık."
"Daha erken değil mi?"
   Evet erkendi daha. Ama gerçekten şuan kafam çok ağrıyordu ve biz saçma sapan şekilde yürüyorduk.
"Hira iyi misin sen?"
Ayaklarım titriyordu. Kolunu tuttum.
"Oturabilir miyiz biraz?"
Bana bakıyordu endişeyle.
"Su alayım mı sana?"
"Bekle bak geliyorum hemen."
Elinde iki şişe su ile hemen dönmüştü.
Açtı ve o içirdi suyu bana.
"İyiyim güneş rahatsız etti sadece."
"Korktum yaa." 
Birden beni kendine doğru çekip sarıldı. Tepki veremedim. Karşılık da veremedim.
"İyiysen kalkalım eve bırakayım seni."
Tamam der gibi kafamı salladım.
   Mahalleme yakın durdu.
"Görüşürüz Hira. Teşekkür ederim beni kırıp gelmediğin için."
"Görüşürüz..."
Arabadan inmek istemedim. Gözleri bişi söyleyecek gibi bakıyordu. Yavaşça ve istemsizce kapıyı açıp indim. Arabası ile hala aynı yerdeydi. Köşeyi dönünce bir süre bekledim. Kalbim çok hızlı atıyordu.
   Elimi kalbime koydum. Atışlarını avucumda hissettim. Gülümsedim... Bana sarıldığı an aklıma geldi. Gözlerimi kapattım. Boğazımda bir yanma oldu. Bedenime yayılan bir yanmaydı bu.
   Benimle alakalı bazı şeyleri hatırlıyordu. Romeo ve Juliet'de buna dahil. Üstelik ona Romeo dediğimi unutmamıştı.
   Bu beni istemsizce mutlu etmişti. Hemde çok mutlu etmişti. Kokusunu üstümde hissediyordum. Sırıtıyordum, sırıtmaktan ağzım acımıştı hatta. Bu his beni bulutlara çıkıyordu. İçimde bi şeyler kopuyordu düşündükçe. Ama güzel şeylerdi. Kıpır kıpırdım. Heyecanlanıyordum düşündükçe...

                                  •••

   Eve gelince kendimi öylece yatağa attım. Tavana baktım. Sırıttığımı hissediyordum. Sarıldığı an geldi aklıma yeniden kahkaha attım. Çok tatlısın dediği düştü birden aklıma. Utanıp yüzümü elimle kapattım. Ama hala gülümsüyordum.
   Neydi bu mutluluğun nedeni? Geçmişte kalan heves mi yoksa hala çok tatlı ve karşı koyulmaz oluşuna kapılmam mı?
   Hayır hayır ona kapılamazdım. Bu bi nevi intihar olurdu. Onun hayatında benim yerim yok ve hiç olmadı olmayacaktı da. Ama bi umut vardı içimde hatta umuttan daha farklı bir şeydi bu. Her neyse ben o duyguya kapılmıştım çoktan. Ve buna karşı koyamıyordum tuhaf olanda koymak istemiyordum...
   Telefonum çalıyordu. Yağmur...
"Efendim."
"Anlat çabuk. Gördüm sizi papatya verdi sana."
Birden papatyaları hatırladım. Yoklardı arabada kalmıştı.
"Off arabada unuttum."
"Neyi?"
"Papatyaları."
"Alırsın boşver anlat hadi."
"Böyle olmaz hastaneden çıkınca kakaolu pasta al gel anlatayım."
"Tamam ama kopya ver bişi söyle."
"Olmaz hadi bekliyorum."
Yüzüne kapatıp yatağımın üstüne bıraktım telefonu.
   Tekrar sırıtmaya başladım. Ellerimi karnımda birleştirip sarıldığı anı tekrar tekrar düşündüm. Aklıma papatyalar geldi. Telefonumu aldım mesaj yazmak için. Aras da bana mesaj atmış iki dakika önce.
- Papatyaları sevdiğini sanıyordum. En azından arabada bırakmak yerine alıp çöpe atabilirdin.
Yanlış anlamıştı.
- Evet papatyaları çok severim. Bende sana yazacaktım tam arabanda PAPATYALARIM kalmış senden alana kadar iyi bakar mısın diye.
Anında gördü...Ve yazıyor...
- Unuttun mu yani?
- Evet. Alacağım geri.
- Peki tamam güvende papatyaların.
- Sevindim :D
   Kapı ısrarla çalıyordu. Kesin Yağmurdu bu.
"Hira yemek yapıyorum kızım kapıya bakar mısın."
Evet Yağmurdu.
"Al sana pasta. Sonra yeriz çabuk anlat."
Beni çekiştirip hemen odaya soktu. Yatağa oturduk.
"İşte bana papatya almış verdi."
"Eeee"
"Sonra kahve içelim dedi."
"Eeee"
"Bende işim var dedim."
"Oda bağırıp 'bi bana mı işin var' dedi onu duydum çok iyiydi."
"Sonra tamam dedim bende."
"Eeee. Hira biraz daha çabuk ol!"
"Kahve içtik Yağmur işte."
"Başka?"
"Ne başka Yağmur?"
Gözlerini kısıp baktı.
"Mucuk mucuk."
Koluna vurdum.
"Saçmalama."
"Of bu kadar mı ya."
"Sarıldı. "
"Neeeeeeee!!!!"
"Yağmur haykırma sus."
   Yağmur kendince bişiler anlatıyordu.
"Susarsan nasıl sarıldı anlatacağım. "
"Tamam tamam anlat sustum."
"Benim başım döndü. Kötü oldum oda..."
"Ay kucağına mı bayıldın. Çok romantik. "
"Hayır Yağmur bayılmadım. Oturmak istedim oturdum su getirdi. Su içirdi bana."
"Bi dakika bi dakika kulaklarım doğru mu işitti. O mu içirdi suyu sana."
"Evet."
"Oha oha ohaaa."
"Sonra 'korktum' dedi sarıldı."
"Çok romantiiikkkk!!"
   Kollarımı tuttu salladı beni.
"Kendine gel biraz mutlu ol ruhsuz domuz musun sen? Çocuk resmen yürüyor sana."
"Bağırma annem duyacak. "
"Tamam hadi çay koy pastayı yiyelim."
"Olur."
   Ruhsuz değildim heyecanlanıyordum aslında. Ama kendime bile itiraf ederken utanıyordum. Gülümseyerek tekrar o ana gittim.
   Yağmur yanıma geldi.
"Gülüyorsun sen."
"Yoo."
"Gördüm."
Sustum.
"Aşık oluyorsun sen Hira..."
Aşık mı oluyordum ben...

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Dec 21, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

YIKIMWhere stories live. Discover now