"Vance!" diyerek yanına vardım endişeyle. Ağaçtan düşmüştü ve canı yanıyor olmalıydı. "İyi misin, neren ağrıyor?" dediğimde belini gösterdi. Ağrıyla inliyordu. Belindeki yaranın olduğu yeri hafifçe açtığımda içine sivri bir taşın saplandığını gördüm. Taş içine girmemişti. Tedavi edilmesi gereken bir yaraydı ancak burada tedavi edilecek bir yer yoktu.

Aklıma gelen düşünce hem üzdü hemde sevindirdi. Öğrendiğim büyülerden olan iyileştirme büyüsüyle hemen eski haline dönebilirdi, sevindirici. Ancak büyüyü yapmak, annemi hatırlatıyordu ve hiçbir zaman yapmam dediğim büyüyü yapacak olmam, üzücüydü.

Ancak yapmak zorundaydım, başka çarem yoktu çünkü Vance acı çekiyordu. Elimi yaranın üzerine koyduğumda inledi. Yavaşça okşadım ve büyü için gerekli kelimeleri fısıldadım. İçim yandı, çünkü büyüler, asla bedelsiz yapılmazdı. İlk defa tattığım bu acı, içime kızgın demir sokulmuş gibi hissettiriyordu. Sarsıldım ama elimi çekmeden büyüye devam ettim. Acı katlanılmazdı. Benim içim yanmaya devam ederken, yara yavaşça kapandı ve elimi çektiğimde ikimizde artık yarasız ve iyiydik.

"Hem zeki hemde büyücü, ha!" diyen Vance'ye baktım. İyi görünüyordu. "Sanırım bu büyüye bayıldım. Şu an hiç düşmemiş gibiyim! Yani düşmedim tabi. Ayrıca ben ağaçtan düşmedim, bilirsin hayatta düşmezdim o ağaçtan. Ayağım falan hiç takılmazdı. Sana yaklaşan yılanı görünce hemen atlayayım dedim, bak, senin için." dediğinde dün geceden olduğu gibi yine gözlerimi devirdim.

"Sen öyle de, hırsız. Kurtarmasam ağlayacaktın resmen. Hem yılan falanda yok!" dediğimde ters ters bakarak kalktı ve beraber erikleri alarak yola koyulduk. Erikleri yiyerek ilerliyorduk.

"Saçların, bu dönemin kadınlarına oldukça zıt. Aykırılığı severim, sana olabilecek en iyi saç bu." dediğinde yüzüme buruk bir gülümseme yerleşti ve o da bunu fark etti. "Yanlış bir şey mi ded-" dediğinde lafını kestim.

"Hayır, hayır. Demedin yanlış bir şey. Sadece hayat bazen bizlere bedel ödetir, kısa saç sevdiğim için değil, ödemek zorunda olduğum bir bedel için." dediğimde derin bir nefes vererek boş yüzük parmağımı gösterdim. Daha önce görmüş gibi baktı, görmüştü elbette. "Bu iki bedeli, hiçbir zaman nedenini bilmeyeceğim bir sebepten kaybettim." dediğimde anlayışla başını salladı.

"Bazen hayat bize seçenek sunmaz. Tek bir yol vardır, ve o yolu bile sen oluşturmazsın. Bunu bilirim, çünkü başkaları çizer o yolu, sen mecbursundur." Sormak istemiyordum, ama onun da zor bir yaşamı olduğunu görebiliyordum. Belki de onu benimle arkadaş eden nedende buydu, ikimizde tek bir yolda harcanmıştık. Farklı hayatlar, farklı bedeller, aynı arkadaşlıklar.

"Benim hayatımın mimarı annemdi, kaçmak zorundaydım, belkide hiç anlatamam sana, sorma lütfen, olur mu?" dediğimde: "Elbette sormam, dediğim gibi macerasındayım olayın ben." dedi.

"Bir şey sorabilir miyim?"dedim.

"Elbette, sormadan da sorabilirsin." diyip gülümsedi. Erikler bitmişti ve biz yürürken bulduğumuz temiz su kaynağından su içtik. Yola devam ettiğimiz vakit sorumu sordum:

"Başka arkadaşın yok mu?"

"Yok."

"Ama sanki çok arkadaşı olan birine benziyorsun."

"Ben, bu tür ilişkilere inanmam. Insanlar yarı yolda bırakır, ufak bir hatanda sana yüz çevirirler. Arkadaşlık benim için menfaati temsil ediyor. Sen, benim gibiydin. Tektin. Neden olmasın dedim içimden, belki de bir istisna olur, menfaatçi olmaz dedim. Denedim, deniyorum, umarım yanılmam İnci Tanesi." dediğinde şaşırmıştım. Ben hep arkadaşım olsun istemiştim, o ise fırsatı varken istememişti. Kafamı salladım cevap olarak ve konuyu tekrar değiştirdim.

"Bu yol bitecek gibi değil!" dedim sitemle ileride sadece ağaçlar olan yola bakarak, "Daha önce hiç geçmedin mi buradan, Hırsız?"

"Hayır." diyerek başını iki yana salladı. İleride birtakım su sesleri geliyordu. "Belkide suyun olduğu tarafa yürürsek başkalarına rastlayabiliriz." dediğinde ona katıldım ve suyun olduğu tarafa yürüdük.

Daha önce evimin yakınında gördüğüm şelaleye benzeyen bir şelale vardı, çok büyük değildi. Etrafında yediye yakın at vardı ve hepsi bağlıydı. Sahiplerine veya başka bir insana dair bir iz yoktu etrafta. Suya yaklaştım ve Avucuma aldığım temiz suyu yüzüme çarptım. Umutsuzdum, kimse yoktu ve biz uzun süre yürüyecektik. Zaten dünden dolayı bacaklarım sızlıyordu, biraz daha yürümeye katlanamazdım. Üzüntüyle Vance'ye döndüğümde şok içinde gözlerimi açtım.

Beyaz bir atı serbest bırakmış, bir de üstüne binmişti. Neler olduğunu anlamak için doğrularak yanına gittiğimde ise:

"Evet, sana hırsızlığımı kanıtlamak için çok iyi bir fırsat yakaladım. Sahipleri görünmüyor ancak yinede hızlı olmamız lazım. Usta Hırsız Vance, gururla sunar, leydim." diyerek elini bana uzattığında şaşkınlığımı üzerimden atarak elini tuttum.

"Senden öğrenmem gereken bir konu var." diyerek onun desteğiyle arkasına binebildim.

"Neymiş o, İnci Tanesi?" diyerek atın yularını eline dolayarak ata yön verdi. Şelaleden uzaklaşırken sorusuna yanıt verdim:

"Hırsızlık, bay Vance. Acilen öğretmeniz lazım."

---

Aklınıza takılan konu var mı?

Sevgilerle*

DUDAKLARIN KARARACAKWhere stories live. Discover now