5.Bölüm-"Üç, iki, bir... Karanlık!"

Zacznij od początku
                                    

"Saçmalama, madde falan kullanmıyor!"

"O zaman satıyor." dedi kaşlarını kaldırarak. Başımı usulca iki yana salladım. Sinirleniyordum. Çünkü yapamadığımı bildiğim bir konuda kendimi aklayamıyordum. Bana inanmıyorlardı.

"Hayır." dedim net bir şekilde. "Sadece tesadüfen gördüm orada olanları. Ayrıca o geceye dair bir şey hatırlamadığımı söyledim size."

"Sana neden inanayım ki?" Gözleri bütün yüzümü inceliyor, bir kanıt arıyordu. Ona istediğini vermeyecektim. Yinede ince bir sızı yaktı geçti kalbimi.

"İnanma." dedim. "Keyfin bilir. Beni suçlamakla harcadığın her saniye katil biraz daha özgürce etrafta dolaşma şansı yakalıyor. Belkide ben. Bu yüzden birilerini suçlayarak vakit kaybetmek yerine git ve biraz çabala, o kamera görüntülerini bul."

Tuna kaşlarını çatarak başını öne eğdi. Sözlerim etki etmişti. Yine beni suçluyordu ama bu sefer sadece suçlamak istemiyor, bir an önce kanıtlayarak cezamı kesmek istiyordu. "Çalacağız." dedi bir anda.

Kimseden ses çıkmadı. Başka çaremiz yoktu zaten. Yinede bir süre sessizlik hepimizi etkisi altına almıştı. Ayaz usulca başını salladı. "Evet, çalacağız." dedi ve Serra'ya baktı. "Gidin güzelce hazırlanın, her zamanki mekanımızda her zamanki gibi eğlenmeye gidiyoruz."

Yüzlerindeki hoşnutsuz ifade hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını belli ediyordu. Onlar için güzel anılar birikmişti o barda. Kim bilir ne kadar kahkaha atmış, ne kadar eğlenmişlerdi. Ve şimdi onların güzel anılarını kucaklayan o yer akla yalnızca ölüm olarak düşüyordu. Bu çok büyük bir haksızlıktı ama birazda hayatın gerçeğiydi. Yine kendimi suçladım.

Sanki ben onların hayatlarına girdim ve ışıklar söndü. Her gece başucumda bekleyen karanlığımın gölgesi üzerlerine düştü ve oradaki canavarlara benimle birlikte yem oldular. Ben karanlığa hapsolmuş ve gittiğim her yeri karanlığımın rengine boyayan bir felaketmişim gibi hissettim.

Dakikalardır kırpmadığım gözlerim iyice dolmuştu ve artık yanıyorlardı. Sibel göz altlarıma yapıştırdığı boncuktan sonra geri çekildiğinde hızlıca gözlerimi kırptım ve rahatladım. Bakışlarım aynaya ulaştığında kendimi inceledim. Yine yüzümde ağır bir makyaj vardı. Gözlerimin üzerindeki far kahve tonlarını taşıyor olsada göz altlarımda patlayan yeşillikler öne çıkıyordu.

Makyaj işini Sibel'e bırakmıştım. Kendi renklerini de katarak benim istediğim gibi ağır bir makyaj yapmıştı. Dudaklarımdaki rujun tonu fazla koyu olmasada makyajım bir bütün olarak oldukça ağır duruyordu. Beğendim. Uzun kirpiklerimin gölgesi göz bebeklerime düşmüştü.

Dağınık dalgalarımın arasına karışan ince örgülerde oldukça hoş duruyordu. Kısa saçlarımın bu hâlini beğenmiştim. Üzerimdeki yeşil elbisenin eteği çok, çok fazla kısaydı ama neyseki şort şeklindeydi. Biraz kabarık olması kalçalarımı büyük göstermişti. Göğüs dekoltesi hiç yoktu ama sırt kısmında elbiseyi tutan çarpraz ip parçaları dışında hiçbir kumaş parçası bulunmuyordu. Yinede garip bir şekilde sevmiştim bu elbiseyi.

Ayağıma giydiğim beyaz sporlarımın bağcıklarını bağlamaya koyulurken Serra yanımıza doğru geldi. "Şey, ben fermuarımı çekemedim de." Üzerinde oldukça dar siyah mini elbise vardı. Göğüs dekoltesi öyle bir şekildeydi ki onun küçük göğüsleri bile oldukça hoş duruyordu. Açıkçası bu kadar iyi olmasını beklemiyordum. Bu kız resmen bir afetti!

Dudaklarımda oluşan gülümsemeyle onu incelerken Sibel fermuarını çekti. Sonrada Serra'ya kendisini gösterdi. "Nasıl olmuşum?" Samimiyetle gülümsüyordu. Onun sıcakkanlı duruşuna bitiyordum.

Parmak Uçlarındaki YabancıOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz