Sofrayı hazırlamaya başlamışken ablam da çıkagelmişti. Sanırım ikimizinde bugün keraat vaktinden sonra uyuyası yoktu.

"Hayrola? Uyku tutmadı herhalde?" Sorusu üzerine kıkırdayarak başımı yukarı aşağı salladım. Soğuk su uykumu açmıştı dolayısıyla uyuma imkanım elimden alınmıştı.

"Bugün kahvaltıda patates kızartması yemek istiyorum," diyerek patateslerin yer aldığı sepetin bulunduğu balkona doğru yürüdü.

"İyi de sen diyette değil miydin?"

"Pazartesi başlarım," diye balkondan seslendiğinde kıkırdadım. Diyete başlayıp başlayıp duruyordu devam edebildiği ise görülmüş bir husus değildi.

"Peki o halde patates kızartalım." Doğradığım domates ve salatalığı bir tabakta birleştirdikten sonra hafif yağ ve tuzunu da ekleyerek karıştırıp masaya koydum. Dolaptan kahvaltılıkları çıkararak kapaklarını açıp masaya düzmeye başladığımda ablam patatesleri soymaya başlamıştı.

"Dün bir müzekker geldi."

"Eyvahlar olsun!" Tepkisiyle kahkaha attığımda o da bana eşlik etti.

"Anlat güleceğine," dediğinde dün olanları kısaltarak anlattım.

"Demek sana öyle dedi?" Dudaklarımı birbirine bastırarak başımı sallayarak ablamı yanıtladıktan sonra kıkırdayarak patatesleri yıkamak için ayağa kalktı.

"Adı neymiş?"

"Sormadım." Verdiğim yanıtla gözlerini kocaman açarak bana döndü ve sonra bakışlarını tavana dikti.

"Ya Rabbi'm sen benim kardeşime akıl vermişsin ama o kullanmasını bile bilmiyor!" Anlamaz bakışlarımın odağıyken ellerini yıkayıp yüzümü avuçları içerisine alıp dibime girdi.

"Bak, bir insan tanımadığı birine neden Allah'a emanet olun desin ki?" Bununla ne alakası vardı şimdi Allah aşkına?

"Niye demesin ki?" Sorum üzerine elini anlına vurarak başını iki yana salladı.

"Kişi sevdiğini Allah'a emanet ederse, onu bir daha görmeden ölmezmiş. Bunu bilmiyor musun cidden?" Gözkapaklarım sonuna kadar açıldığında ne demek istediğini yeni anlıyordum.

"Şuan saçmalıyorsun. Bir kere gördü beni sadec-"

"Sözünü balla kesiyorum ama nerden biliyorsun bir kere gördüğünü?" Derin bir nefesi ciğerlerime doldurup tekrar serbest bıraktığımda boşver dercesine elimi sallayıp çayı ocağa koydum.

"Konuyu kapatalım, üzerinde daha fazla durmak istemiyorum." Ablam başını sallayarak onayladığında rahatlamış gibi hissetmiştim.

"Nur, bak öyle değil. Bu peltek bir harf ve senin bunu çıkartabilmen için dilini ön dişlerine değdirmen gerekiyor." Anlatırken daha iyi kavrayabilmesi içinde gösteriyordum ki gelen kıkırdama sesiyle kaşlarımı çatarak sesin geldiği yöne döndüm.

Dünki müzekker yanında kardeşiyle beraber odanın girişinde öylece duruyordu yüzündeki gülümsemeyle. Boğazımı temizleyerek işime geri döndüğümde ablamın seslenmesiyle ona döndüm.

"Ümame, yeni talebemizi alsana çekiniyor gibi gözüküyor." Başımı sallayarak onu onaylayıp harekete geçmiş olsam bile neyin peşinde olduğunu biliyordum.

"Hoş geldin, Hafsa." Gülümseyerek kurduğum cümleyle beraber abisinin elini bırakarak bana doğru koşup bacaklarıma sarıldı. Hareketi beni de gülümsetirken kollarını sardığı bacağımdan tutarak elini tuttum. Bol olan feracemi sarılarak darlatmıştı ama Allah'tan abisinin gözleri diğer çocuklardaydı.

"Hoş buldum," diyerek arkadaşlarının yanına koştuğunda ikimiz öylece ayakta dikilir bir vaziyette kalmıştık.

"Ben sizi yolcu edeyim," diyerek yanından geçip kapıya doğru ilerleyecekken sesiyle yerimde kalmıştım.

"Bu hareketinizle beni kibarca kovduğunuzu düşünmeden edemiyorum." Kurduğu cümlenin ardından yüzünde beliren gülümsemeyle kısılan gözleri ve oluşan gamzesi yüzüne güzellik katmıştı.

Ümame! Ne yapıyorsun kızım? Çeksene gözünü müzekkerden.

İç sesim kendini belli ettiğinde boğazımı temizleyerek geriye adımladım.

"Estağfurullah, sadece işime dönmem gerekiyor." Bakışlarım bedeni hariç her yere değerken kendisine ait sadece sesinini algılayabilecek vaziyete gelmiştim.

"Ömer." Dediği isimle kaşlarımı çatarak ona döndüğümde gözleri arkamda verdiğim ödevlendirmeleri çalışan çocuklardaydı.

Bana bakmayışı neden hoşuma gitmişti?

"Anlamadım, yeni bir öğrenci mi?" Gülümseyerek gözlerini bana çevirdiğinde anında gözlerimi kaçırıp babamım yeri boylu boyunca kaplayacak şekilde yaptırdığı yumuşak halıflex'e değdirdim.

Aniden bakmasana be adam!

Ümame, kalbin niye hızlı atıyor? İç sesime kulak vererek kalp atışlarımı dikkate aldığımda normal ritminin aksine daha da hızlı attığını fark ettim.

"Benim adım ama istersen öğrencin olabilirim?" Dediği şeyle hızla başımı iki yana sallayarak reddettim.

"Beyefendi, lütfen artık gider misiniz? İşime dönmem gerekiyor," dediğimde gülümseyerek başını sallamış ardından yolcu etmeme müsade etmeden hızla ayrılmıştı. Bakışlarım öylece gittiği yola değerken kalbimin ritminin normale döndüğünü hissettim.

"Bu da neyin nesiydi?" Ablam sırıtarak yanıma vardıında çocuklar için teneffüs vakti gelmişti. Bir diğer ders öğrenecekleri sure için çalışma yapıp anlamı üzerinde duracaktık.

"Boşversene. Hadi çocuklara kek dağıtalım," diyerek evden çıkmadan önce yaptığım kakaolu keklerin bulunduğu borcamı almak için mutfağa yöneldim. Ben kekleri dağıtırken ablam da meyvesularını dağıtıyordu.

Teneffüsün bitmesine on dakika kaldığında ablamla beraber oturmuş hazırladığımız soğuk kahvelerimizi içerken Hafsa koşarak yanımıza gelmişti.

"Ümame yenge, birşey sorabilir miyim?" Göz kapaklarım sanki yırtılırmışçasına sonuna kadar açıldığında içtiğim kahve boğazımda kalmış öksürmeme neden olmuştu.

"Y-yenge mi?" Öksürüklerim arasından sorumu dile getirmem zor olmuştu tabi bu ablamı daha da güldürmüştü. Kardeşin burda boğularak canını verecekken nasıl gülebiliyorsun abla?

"Abim, erkeklerin sevdiği kişi olunca kardeşlerinin ona yenge demesi gerektiğini söylemişti."

Bölüm Sonu

Selamunaleyküm okuyucularım.
Umarım beğenerek okuduğunuz bir bölüm olmuştur. 🫀
Bir sonraki bölümde görüşünceye dek hoşçakalın ve Allah'a emanet olun ♡

~Verda

Kur-an Kursunun Muallimi ღWhere stories live. Discover now