"Elbette, lütfen buyur." 

Rosa küçük adımlarla kendisine yakın koltuğun üzerine oturdu. "Görüşmeyeli nasılsın?" 

"Gayet iyiyim, yaralarım iz bırakmayacak türdenmiş neyse ki." 

"Hepimiz sen gittikten sonra çok endişelendik, Arthur." Arthur iç çekti. Aklının bir kısmı hala Mia'daydı. Onu keşke yanında getirebilseydi. 

"Yaramı tedavi ettirmem biraz sürdü." Alex'i anlatmak istemedi. "Neyse ki yanımızdasın." Yanlarındaydı fakat yarınlarında mıydı bunu o da bilmiyordu.

"Lafı çok da uzatmadan sana bir şey sormak istiyorum daha doğrusu sen de fark ettiğim bir şey var. Bana göre tabi..."  

"Ne var?" Şimdi yüzü tamamen Rosa'a dönüktü. Acaba Mia hakkında bir şeyleri fire mi verdim diye içten içe kendine söylendi. Kendisi için bir problem olmazdı ama Mia için daha erkendi. Onun ailesinden çekindiğini kendisi kadar kafasının dolu olduğunu anlamıştı. Her şey çok tazeyken ve henüz bazı şeyler netleşmemişken birbirleri hakkında karar almak çok saygısızca olurdu. 

"Sen eskisi gibi değilsin, Willliam..." Eskisi gibi olmamak... Bunu ne anlamda söylediğine göre değişirdi. "Nasıl eskisi gibi değilim?" Rosa tane tane söyledi. "Bazı tavırların değişti gibi. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Eski William bu kadar olgun değildi. Gözleri bu kadar canlı bakmazdı. Çok gürültü bir adamdı. Şimdiki adamsa..." 

Arthur devamına noktayı koydu. 

"Aşık oldum," dedi. 

Rosa'nın göz bebekleri yuvasından çıkmak üzereydi. 

"Na... nasıl?" 

"Bu değişimler buna çıkıyor Rosa. Aşka. Beni hem daha olgun hem de yer yer çocuklaştıran duyguya. Aşka."

Rosa yerinde dikleşti. Kim olabilir diye düşündü. Arthur sosyaldi evet ama çevresindeki hiçbir kıza o gözle yanaştığını görmemişti. Belki de bu çevreden değildi. Şehir dışı aşkı olamaz mıydı? Şu dönemde pek çok arkadaşı şehir dışı aşklarına tutulmuş başka yerlere gelin gitmişlerdi. 

"Şehir dışı mı? Yoksa, başka ülkeden mi?" Arthur belli belirsiz başını salladı. "Aslında gibi fakat tam olarak öyle değil."

"Nasıl gibi Arthur?" Kafası iyice bulanmıştı.

"Bak Rosa, bu anlattıklarımın şimdilik, en azından ben duyurmadan bilinmesini katiyen istemiyorum, bunu senden rica ediyorum. Lütfen kimseye bahsetme." 

"Elbette, William. Söz veriyorum ve hatta yemin ediyorum," elini havaya kaldırdı. "Bunca yıllık hukukumuz üzerine sırrını asla söylemeyeceğim."

"Her şey kelimelerin dansıyla başladı. Önce o kelimeler dudaklarıma dokundu, sonra zihnime ve en sonunda da ruhuma işlendi. İnan bana ne olduğunu ben bile bir süre anlayamadım. Hatta bu süre ne kadar sürdü onu bile bilmiyorum. Okudum, okudum ve sonra yazdım. Kelimeler, en basit sözcükler bile ne kadar değerliymiş ne kadar çok anlam ifade edebilirmiş onu anladım ve en önemlisi mesafeler sözcüklerle sadece bir kelimeden ibaret kalabilirmiş, hislerin anlam bulması için kelimeler yeterliymiş..."

"Bu kadın kim?"

Arthur için henüz sırası değildi.

"Müthiş bir hanımefendi." Gülümsedi. "Ve benden çok daha cesur."

Rosa git gide meraklanıyordu.

"Bizim camiadan kim olabilir..."

"Bizim camia derken..."

"Bizden olanlardan tabi ki, bizim gibilerden..."

Arthur bu cümlelerden ve gittiği noktadan hiç hoşlanmadı.

"Senin bu şekilde düşündüğünü bilmiyordum."

Rosa bir an tereddüt eder gibi oldu, düşüncelerinden dolayı değildi bu, Arthur'un yüz ifadesinden dolayıydı. 

"Ben kötü bir şey düşünmüyorum sadece olanı dile getiriyorum."

"Biz derken sanki ayrı bir ırkmışız gibi bahsettin..."

"Aslında... biraz öyle değil miyiz?"

"Biz insanız Rosa, her şeyden önce insan. Herkes öyle. Sınıfsal bir ayrım mı güdüyorsun insanlara baktığında?"

"Öyle demek..."

Arthur şakinliğini korudu, kim olursa olsun düşüncelerini düzgün bir şekilde ifade edebildiğinde anlaşabilirdi.

"Birinin işi senin için önemli mi? İlk kez gördüğünde buna dikkat eder misin?"

"Ederim, tabi ki. Kiminle muhattap olduğum önemli."

"Peki ya zeki fakat işi pek de üst düzey değilse. Irksal olarak siyah tenliyse..."

"Pek görüşmek isteyeceğimi sanmam da... Hey! Bu sorular ne için?"

Arthur ne diyeceğini bilemedi. En kötüsü de bu fikirleri benimsemiş örünüyordu. Yanlış olduğunun farkında bile değildi.

"Bir insanla konuşacağın ya da herhangi bir pozisyonda hayatına alacağın zaman sakın bu fikirlerinle yapma, en azından bundan sonra. Kırıcı olmak istemem Rosa fakat korkuçlar..."

"Ne demek korkunç?"

Arthur masanın başından kalkmadı, hafif bir pozisyonda eğildi.

"Sevdiğim, değer verdiğim kadın biz dediğin o kalıpta değil Rosa." Dedi. Devamının geleceğini belirterek. Rosa'nın yanakları mahçubiyetle karışık şaşkınlıktan terlemiş az biraz boynuna doğru kızarmıştı. Binbir emekle yaptığı topuzundan birkaç atarlı saç tutamı ensesine doğru firar etmişti.

"Bu fikirleri senin nezlinde birçok arkadaşımdan, ailemden ve dostumdan duyuyorum. Değerlim olan hanımefendi taşradan."

"Ne!"

Rosa için bu tam bir fiyaskoydu! Nasıl olabilir diye geçirdi içinden. Kokoca ressam  bir taşralıya! Bu olamazdı! İmkansızdı! Toplum ne derdi? Peki ya aileler? Anlaşamazlardı bir kere. Cahillik ne zaman aydın kesim tarafından ilgi görebilirdi? Taşralılar ne anlardı...

"Şaşırılacak bir şey demedim halbuki."

"Arthur, girdiğin sular çok soğuk ve derin."

Arthur, gizlediği resmine baktı.

Kızıl saçlar kurumuştu. Serçe parmağıyla üzerinden geçti, hayır daha doğrusu sevdi.

"İyi ya boğulursam kendimi bulmuş olurum."

🤍

BÖLÜM SONU.

Daha iyi günlerde, toparlanmış şekilde görüşmek dileğiyle...

-Simoşunuz.

SATIRLARIMDAN BİR SEN GEÇTİKde žijí příběhy. Začni objevovat