I'm so lonely, that's okay, I shaved my head.

Start from the beginning
                                    

___

"Bugün bulaşık yıkama sırası kimde?"

Önümdeki makarnaya çatalımı batırarak döndürüyorken Mingi'nin sorduğu soruya yalnızca omuz silkmiştim. Bunun çetelesini ben tutmuyordum, tek bildiğim benim en son yıkadığım günün üzerinden çok fazla geçtiğiydi.

Hemen yanımda oturan, her zamanki gibi, Heechul ağzındaki lokmayı yutarak hiperaktivitesini kanıtlarcasına oturuşunu yeniden değiştirdiğinde bakışlarım ona dönmüş ve dudaklarını büzerek düşündüğünü görmüştüm. Çeyrek dakika kadar öyle kalmış ve hepimiz ondan bir cevap bekliyorken O, oturuşunu götünde kurt varmış gibi yeniden değiştirmiş ve omuz silkmişti. "Bilmiyorum, geçen hafta ben yaptım. Gardiyanlar biliyordur. Birkaç aydır yoklama almaya başladılar."

Kaşlarım buna şaşırırcasına havalanırken yeniden insanda damak tadı bırakmayan yemeğime dönmüştüm.

"Kavgalardan bıkmış olmalılar, iyi olmuş." Chanyeol'un dediği şeye kafamı sallayıp onayladığımda etraftaki uğultunun başımı ağrıtmaya başladığını fark etmiştim. Her hafta bulaşık yıkama için kavga çıkıyor, bazıları yeni yetmeleri kandırarak kendileri yerine de yapmaları için zorluyordu, birkaç kez bana da bunlar denk gelmişti fakat Heechul hepsinin ağzının payını vermişti. Tüm bu suçluların, işlediğimiz suçların arasında birbirimize garip bir bağla bağlandığımız gerçeği garipti, mesela Heechul hiperaktivitesi yüzünden buradaydı ve başkalarına karşı oldukça sertken ben ya da yatakhanemizdeki birkaç kişi olunca oldukça korumacıydı. Bu durum garipsenebilirdi, ilk başta ben de garipsiyordum fakat artık onlardan biri olduğum için, normalleşmişti. Hepimiz birbirimize güvenmiyorduk tabii, bu kadar iyi anlaşmamızın tek nedeni birbirimize zarar verecek bir şeyler yapmayışımızdı.

Suçluların olduğu Dünya'da, kimseye güven olmazdı.

Babanıza bile.

Daha fazla yiyemeyeceğimi fark ettiğimde, tabakta kalan makarnalar yağın içinde yüzmekteydi ve bu görüntü midemi kaldırmakla kalmamış, çatalımı da kenara bırakmama neden olmuştu. Sabahki yenilgiden sonra bizim takımdan kimse tatlılara dokunmamıştı, önceki yenilişlerde araya kaynamaya çalışanlar yüzünden neler olduğunu gayet iyi biliyorduk.

Zaten Heechul'un, Taehyung'un üzerine yürümesinden sonra kimse dikkat çekmek de istemezdi. İşlerin büyümesi demek, hepimize yüklü cezalar verilmesi demekti.

"Midem ağrımaya başladı." diyerek elime aldığım metal tabakla ayaklanmıştım. Yüzümü buruşturarak bakıyordum kalan makarnalara. "Acayip yağlı."

"Gece açlıktan ağrı çekmeyeceğimi bilsem dilimi bile vurmazdım." benimle birlikte yüzünde oluşan aynı ifadeyle ayaklanan Mingi hemen yanımda yürümeye başlamış, yemek artığını döktüğümüz çöpe kalan kalıntıları döktükten sonra, bazılarının sırf bulaşık yıkayanlara zorluk olsun diye artıkları dökmeden tabak toplama kısmına koydukları tabakaların yanına elimdekini bırakmıştım. Aynı anda başka bir el önümdeki çöpe iki adet boş puding kabını atmış, benim tabağımın üzerine kendininkini gürültü çıkaracak bir şekilde koymuştu. Kafamı kaldırdığımda gördüğüm tanıdık fakat bireysel olarak tanışmadığım yüze öylesine bir bakış atsam da Mingi sesini çıkarmaktan çekinmemiş ve "Kapları yalasaydınız keşke." demişti.

Bakışlarım anında ona döndü, kaşlarımı kaldırarak onu uyardığımda bana bakmıyordu. Gözünü dikip baktığı, benden birkaç santim kısa olan çocuk ise yalnızca kendini beğenmiş bir gülüş atmış ve "Siz kazansaydınız o zaman." diyerek yanındaki arkadaşıyla yürümeye devam etmişti.

"Orospu çocuğuna bak, sanki kendi attı o golleri. Sinir oluyorum şunlara. Biz kazandığımızda gözlerinin içine baka baka yiyeceğim." Nefret kusan sesiyle dedikleri yüzünden kolundan onu hafifçe dürtmüş ve düşüncesini onaylamadığımı belli etmiştim.

"Bela mı istiyorsun? Bırak ne hâlleri varsa görsünler."

Karşılığında kazandığım tek şey ise bir omuz silkme, ardından bizimkilerin hâlâ oturduğu masaya geri dönmesiydi. Ben de az önce kalktığım masaya onun peşinden gidip de oturduğumda bakışlarımı yalnızca bizim masada tutmaya gayret ediyordum zira bu birbirinden ters insanlar arasında dikkat çekmek şu dört duvar arasında üzerime aldığım en sıkıntılı iş olurdu. Büyükçe bir sıkıntıyı zaten yaşatıyordum içimde, bu sıkıntı başımı ağrıtıyor, beni kendimden alıkoyuyordu resmen. Peki buaradaki herkes böyle miydi? Mesela yanımda oturan bu insanlar, onlar da ben gibi; hayalleri çalınmış, umutları tükenmiş, hiçliğin ortasında mı hissediyorlardı? Pişmanlar mıydı yoksa yaptıklarından gurur mu duyuyorlardı?

Bu kısıtlı alandaki özgürlük mü daha iyiydi yoksa dışarı hayatta, kimsenin ne olduğunu bilmeden, geceleri sokağa çıkmaya, akşam olduğunda sorunlu eve gitmeye, dışardaki yabancılara yakın olmaktan korkarak mı yaşamak mı?

Suçluların bilindiği yer ya da suçluların suçsuzlar arasında saklanarak geçirdiği bir yer.

İkisini de istemiyordum. Elime yaslanarak öylece bir noktayı izlediğim bu masada beni bu düşüncelere iten neydi bilmiyordum, fakat düşüncelerimden çekip alan şey neydi biliyordum.

Gardiyanlardan bir tanesinin elindek jopuyla demirden olan kapıya iki kez vurup beni yerimden sıçrattıktan sonra elindeki kağıttan ismimi okumasıydı.

"Jeon Jeongguk ve Min Yoongi. Bulaşık yıkama sırası sizde, kaytarmak yok. Saat on buçuğa kadar bitecek." Cümlesi biter bitmez arkasını dönerek görev yerine geri dönmüştü. Bense masadan bakışlarımı çekerek konuşan Chanyeol'a bakmış, uzayan saçlarımı geriye yatırmış ve bu sefer de gece ellerimin çatlak çatlak olacağına kendimi şimdiden hazırlamıştım.

"Soğuk Nevale, ha?" Min Yoongi, bizim aramızda Soğuk Nevale'ydi. İşlediği suçu bilen bile olduğunu sanmıyordum.

"Kimseyle konuşmaması garip değil mi?" iki kişi solumda oturan Hyunjae önündeki yemeği hala zevk alıyormuş gibi çiğnerken yağ bulaşmış dudaklarını yalamış ve çatalını bize doğru tutmuştu. "Geçen aylarda Mingi onun yanına gittiğinde nasıl bir tavırla yanıtladığını hatırlıyor musunuz?" Sanırım benim gelmemden önceki aylarda olan bir olaydı bu çünkü ben böyle bir şeyi hatırlamıyordum.

Yanımdaki Heechul hemen kafasını salladı. "Konuşmadan yollamıştı resmen çocuğu. Ses tonunu bile bilmiyorum onun."

"Gardiyanlarla konuşurken görmüştüm bir kere, çok duygusuz." suyundan bir yudum alıp devam etti. "En son bu duygusuzluğu seri katil olma yolunda giden arkadaşımda görmüştüm." Chanyeol'un dedikleriyle gözlerim büyürken kanımın akışının hızlandığını hissetmiştim. Bakışlarım o korkuyla iki masa ötede, en köşede oturup yemeğini yiyen Yoongin'ye takıldığında aklımdan geçen tek şey seri katil olup olmadığıydı.

"Cezaevinin bu kısmı o kadar da ağır suçluları barındırmıyor, aptal. Korkutma çocuğu." Üzerindeki bakışlarımı hissedip de bana dönmesinden çekinerek gözlerimi ondan ayırıp ortamın sohbetine geri dönmüştüm yeniden. Birkaçının gülüşmesi sonrası yemek saatinin bittiğini gösteren alarm çalmış, neredeyse tüm yemekhane aynı anda ayaklanırken Heechul ve Chanyeol omzuma dokunarak aynı anda "Kolay gelsin sana." demişler ve tabaklarını bırakıp diğer herkes gibi yemekhaneden çıkmışlardı. Birkaç dakika sonra ortamda ben, Yoongi, bulaşık yıkarken içerde bulunacak gardiyan hariç kimse kalmamış ve bununla birlikte ben de yavaşça oturduğum yerden ayaklanmıştım. Bu sırada ise yemekhanenin kapısı kapanıp kitlenmiş, zamana karşı olacak olan yarışımız tam o saniyelerde başlamıştı.

___

Selaaaam.

Yeni kurgu ve aklımda güzel şeyler var, umarım istediğim şekilde bu kurguyu devam ettirebilirim.

İlk bölüm için çok uzatmak istemedim, sağlıcakla kalın.

Lithium ile kalın.

-A

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 24 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Lithium taekookWhere stories live. Discover now