Kim Namjoon'un konuşması devam ederken Taehyung'un gözleri beni buldu, ona bakmak bile içimin erimesine neden oluyordu. Yutkunmak zor geliyordu. Onunla yaşadığım anlar iki gündür zihnimin içinde dönüp duruyordu. Ona dokunmak istiyordum, bana dokunmasını istiyordum. "Jeongguk." Seokjin hyungun sesi gözlerimi onun gözlerinden çekmeme neden oldu. "İyi misin?" diye sordu, o ana kadar yumruklarımı sıktığımın, tırnaklarımın avuç içine battığını fark ettim. "İyiyim, dalgın bir hâldeyim." dedim, elimi tutarak yumruğumu açtı, parmaklarımızı birbirine geçirdi. "Ben her zaman yanındayım, Jeongguk. Sen benim küçük oğlumsun." Haklıydı, o benim babamdı. Ben de her zaman onun oğlu olacaktım, kimsenin değiştirmeye cesaret edemeyeceği bir gerçekti.

Kim Taehyung ve abisi sandalyelerine oturdular gelecek soruları yanıtlamak için. İnsanlar onların yaptıkları yerine özel hayatlarıyla ilgili sorular sormayı tercih ediyorlardı. Benin yaşlarımda bir kız söz aldı. "Kim Taehyung-ssi." dedi tatlı bir sesle, "Hiç bir kedi-insan ile ilişki yaşadınız mı?" diye sordu, gözlerimi ondan çekemiyordum. "Özel hayatım hakkında konuşmayı sevmiyorum ama şu an, bir kişi ile ilişkim olduğunu söyleyebilirim. Kendisi kedi-insan ve hayatımda tanıdığım en güzel kişi olabilir." Ellerim titriyordu, gözleri yeniden beni bulurken gülümsedi. "Geçmiş ilişkilerimden bahsetmeyi de sevmiyorum. Hayatımdayken biri varken başkaları hakkında konuşmayı sevmiyorum." Kim Taehyung bir ayağını diğerinin üzerine attı, genç kız yerine oturmadan önce cevapladığı için teşekkür etti.

Beni hayatında, ilişkisi olduğu biri olarak görüyor olması beni mutlu etmişti, onun kolları arasına sığınmak istememe sebep oluyordu. Konferans devam ederken insanların sorularını yanıtlıyor, espriler yapıyordu iki kardeş. Onları tanıyor olmak, tarafsız bakmama neden oluyordu her şeye. "İyi hissetmediğin an çıkabiliriz." dedi Seokjin hyung, iyi hissediyordum. Kalabalık üzerime baskı yapmıyordu. Kim Taehyung'un gözleri arada benim üzerimde dururken nasıl olurdu da kötü hissederdim. "Ne zaman evlenmeyi düşünüyorsunuz?" Kim Namjoon'a sorulan soru, herkesin gülmesine neden oldu. "Bilmiyorum, bir oğlan evlat edindim. Onunla ilgileniyorum, tüm hayatım kardeşlerim ve yeni oğlum üzerine kurulu. Kalbimi biri çarptırırsa elbette onunla hayatımı birleştiririm." Hoseok yanımda kıpırdandı, onu rahatsız eden neydi, bilmek istiyordum.

Konferans sona erdi, herkes çıkışlara ilerlerken yerimizden kalkmadık. Anlık kalabalıklar beni bazen kötü hissettiriyordu. "Minseok için oğlum mu dedi?" diye sordu Hoseok, onu onayladım. "Sana ona iyi bakacak birileri olacak demiştim, Jeongguk. O ailede mutlu olacak, iyi hissedecek. Yaralı bir abinin kollarından daha iyi geleceğine eminim." Ona hak vermeden edemiyordum, Hoseok ve ben de benzer acılardan geçmiştik.

"Jeongguk."

Son günlerde duymak istemediğim tek ses bana seslendiğinde bakmak bile istemiyordum. Bay Son ve Chaeyoung koltukların başında dikiliyordu. "Seni Kim Taehyung'un konferansında görmek tuhaf." dedi Chaeyoung, benim için de onun benden bir şeyler saklamış olması tuhaftı. Onunla bir kan bağım olduğuna inanmak zor geliyordu. "Hepimiz bazen tuhaflıklar yaparız." Seokjin hyung bana dönerek gitmemiz gerektiğini söyledi. "Jeongguk kontrol için yarın bana uğrarsın." dedi Bay Son, "Oğlum için yeni bir doktor bulduk, teşekkür ederiz Bay Son ama artık Jeongguk Merkez'e gelmeyecek." dedi Seokjin hyung ben konuşmadan, Bay Son itiraz etmek istese de izin vermedi. "Jeongguk bir yetişkin, istediği kararları verebilir Bay Kim." Sessiz kalmayı tercih ediyordum, Seokjin hyung benim için doğru kelimeleri benden daha iyi söyleyebilecek biriydi. Şu an yaşadığım içsel karmaşanın da farkındaydı.

"Jeongguk benim oğlum, Bay Son. Onun hakkında kararlar verirken onun için en iyisi olduğunu bilir. Sizin düşünceleriniz farklı olabilir ama bizim hayatımızda, böyle anlaşıyoruz."

Hoseok gitmemiz konusunda ısrar etti, "Jeongguk, bana Merkez'de yardım etmeyecek misin artık?" diye sordu Chaeyoung, onunla konuşmak beni üzüyordu. Ne kadar zamandır biliyordu benim hakkımdaki gerçekleri? Benden ne kadar zamandır saklıyordu? "Merkez ile tüm ilişkimi kesiyorum, Chaeyoung. Babamın ve benim, ortak kararımız." Onların yanından çekip gitmek istiyordum. "Bebeğim, gidelim." Onların yanından uzaklaştık. Konferans salonunun sonunda beklemeye başladık. "Hyung." dedim ona dönerek, Seokjin hyung dağılan saçlarımı düzeltiriyordu. Onun yanında olduğum zaman kendimi altı yaşlarındaki Jeongguk gibi hissediyordum.

"Ben senin soyadını almak, Kim olmak istiyorum."

Kedi bedeninde kaldığım beş gün boyunca en derin düşündüğüm bu olmuştu, ben onun oğluydum. Jeon soyisminin nereden geldiğini bilmiyordum. Seokjin hyung beni bulduğunda bir tasmam olduğunu, onun üzerinde yazan Jeon Jeongguk ismini değiştirmemişti. "Gerçekten mi?" diye sorarken gözlerinin dolduğunu görmek beni üzüyordu. "Hyung, sen benim babamsın. Sana bu kelimeyi kullanmıyor olmam, gerçeği değiştirmez." Seokjin hyung bana sarıldığında, ben de ona sarıldım. "Eğer istiyorsan, bu beni mutlu eder bebeğim. Sen benim her şeyimsin." Hoseok da dayanamayarak bana sarıldı, onların benim yanımda olması yetiyordu.

Kim Taehyung ve Kim Namjoon boşalan konferans salonuna girdiklerinde ayrıldık. "Yemeğe gidelim mi?" diye sordu Kim Namjoon, hepimizi içine katması hoşuma gitmişti. "Gidelim, ben acıktım." dedi Seokjin hyung, onlar siyah minibüse binerken biz de kendi arabamıza geçtik. Hoseok arka koltuğa otururken ben de ön koltuğa geçtim. Kemerimi takarak radyoya yöneldim. Önümüze geçen minibüsü takip ediyorduk. "Yoongi hyung nasıl?" diye sordum Hoseok'a, kendime dalmış olduğum son dönemde onu ziyaret etmelerim azalmıştı. En yakın zamanda yanına gitmeyi kafama koymuştum. "İyi, hayatını Jimin ile geçiriyor. Her zaman bizim evde." Onun kıskançlığına gülmeden edemedim, "Ben Jieun noonayı hiç kıskanmazdım." dedim, o her zaman benim için bir abla, zaman zaman anne konumundaydı. "Kıskanmaz mıydın? Ortamıza yatar, bana dokunmasın diye sıkıca sarılırdın." Seokjin hyung benim sözlerimin aksi yönde konuşunca gülmeden duramadım. "Altı yaşındaydım, Hoseok gibi yirmi bir değil..." Hoseok arkadan omzuma vurdu.

Han Nehri'ne çıkan sokaklardan birindeki küçük restoranlardan birine girdik beraber. Onunla konuşmaktan kaçınmak istemiyor olsam da elimde değildi, o günün anıları beni bırakmamak için çevrelemişti zihnimi. Yaşadıklarım üst üste geliyordu. Ailemi bilmek istemiştim her zaman ama bu kadar yakınımda olduklarını tahmin etmemiştim. "İyi misin?" diye sordu Kim Taehyung, köşedeki masalardan birine geçmiş, siparişimizi vermiştik. "İyiyim, biraz dalgınım." Kim Namjoon herkesin bardağına su doldurdu. "Dalgın olman normal, yaşadığın ve öğrendiklerin kolay değil. Bugün söylediğim gibi duyguları en üst seviyede yaşıyorsunuz, kedi bedeninde sıkışıp kalmış olman da bu yüzden." Haklıydı, duyguları kontrol edebilmek benim için zor oluyordu bazen. Her duygu en tepedeydi, sevdiğimde de nefret ettiğimde de. Kim Taehyung bana gözlerimden ona akan nefreti net bir şekilde gördüğünü söylemişti.

"Bilmiyorum, her şey karmaşık. Kendimi tanıdığımı sanıyordum ama en çok ben yabancıymışım kendime, ben uzakmışım."

Kim Taehyung masanın diğer ucundan uzandı, ellerimden birini tuttu ve avuç içimi öptü. "Kendini tanımaya başladığın her anda ben senin yanında olacak, yol göstereceğim." dedi, biliyordum, o her zaman benim güvenli yerim, sığınağım olacaktı. "Biliyorum hyung, ben de senin yanında olacağım." Bir kez daha öptü avuç içimi, dokunuşlarının ruhumda ve bedenimde bıraktığı etkiyi biliyor muydu, merak ediyordum. Onun için yanıp tutuşan beni görebiliyor muydu? Kimse için tepki vermeyen bedenimin onun bakışlarına duyduğu muhtacın farkında mıydı? Bilmek istiyordum, ne düşünüyordu tüm bunlar hakkında?

-

merhaba,
nasılsınız?

boy in the bubble' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin