1; i had a bad day, mom.

879 90 84
                                    




Sevmek?

Ah, sevmek.

Birisini tümüyle sevmek neyi ifade ederdi ki?

Elimdeki tepsiyi masanın üzerine bıraktığımda kafeteryada bakışlarımı oyalıyordum. Saat daha ikiye gelmesine rağmen günüm oldukça yoğun geçmişti ve yapmak istediğim tek şey sakin bir şekilde kampüste yiyeceğim son öğünümün tadını çıkarmak ve eve doğru bedenimi sürüklemekle görevlendirilmiş otobüste yer alırken düzenlediğim şarkı listemi iki kez baştan dinlemek ve belki yirmi dakikalık uykunun kollarına kendimi bırakmaktı.

Birisini çok fazla sevdiğimizde onun için neleri göze alabilirdik?

"Alea," Çorbadan aldığım ikinci kaşığın eşliğinde tam önümdeki sandalye sürüklenerek çekildi ve omuzlarına kadar uzanan kahverengi saçlı kişi odak alanımda belirdi. Tek hamlede saçlarını lastikle arkasında toplamasının hemen ardından derin bir nefesi içine çekmişti.

"Hay hay," diyerek onu yanıtladım isteksizce ve birkaç kaşık çorbayı dudaklarımla hızlıca buluşturdum. "Ne istiyorsun?"

"Taehyung'u gördün mü hiç?"

Bunu sormak istediği son kişi olduğumu biliyordum. O yüzden bu kadar rahatsız ve sinirli olmalıydı. Keyiflenmiş bir şekilde ağzım kulaklarıma varana kadar gülümsedim ve arkama yaslanarak derin bir nefes aldım, kollarımı göğüsümde kavuşturup onu küçümseyici bakışlarla süzmek sinirinin çatılmış kaşlarından bütün yüzüne yayılmasına sebep olmuştu.

"Bunu soracağın en son kişi bile değilim, Eleos." Dilimi yanağımın iç kısmında gezdirdim bir süreliğine. "Ayrıldığımızı senin bilmen gerekirdi, şu an sevgilisi olan sensin ne de olsa."

Kaşlarımı çattım ve sinir bozucu o ifademi yüzüme geçirdim. "Ah, yoksa ayrıldınız mı?"

"Ayrılmadık," Eleos tok sesiyle beni cevapladı.

Elimi kalbimin üzerine yaslayarak, acıyla kıvrandım birkaç saniye. "Tekrardan bir şansım olacağını umut etmiştim. Hayallerimi yıktın." Durdum ve ciddi ifademi takındım. "Tüh."

"Böyle davranmak zorunda değilsin, Alea." Eleos çattığı kaşlarını çözerek iç çekti ve dirseklerini masaya yaslayarak bana doğru yaklaştı. Benim gri takım elbisemin aksine üzerindeki bebek mavisi gömleği ve kareli eteğiyle daha feminen görünüyordu ve kahretsin ki tam da Taehyung'un tipiydi.

"Taehyung'un artık sana karşı bir şeyler hissetmemesi benim suçum değil. Senin de suçun değil, hiç kimsenin suçu değil. İnsanların ne zaman, kime karşı nasıl ve ne hissedeceğini kontrol edemeyiz, biliyorsun. Böyle hissetmeni istemezdim ama senin için yapabileceğim hiç bir şey yok. Taehyung'u sevdiğim için senden özür dilemeyeceğim."

"Gerçekten ama gerçekten bu kadar kısa sürede seni sevebileceğine inanıyor musun?"

"Onu tanımıyorsun." diyerek saçma bir düşüncesini önüme serdiğinde buna sadece gülmüştüm.

"Onunlaydım. Her gün onunla olan kişi bendim, Eleos." Bakışlarımı gözlerine sabitledim. "Onu tanımakla kalmadım sadece. Onu hissettim."

Sevdiğimiz kişi için ne kadar ileri gidebilirdik?

Eleos sessizliğe boyun eğdiğinde ona söyleyebileceğim tek kelimem daha olmadığını farkettim ve önümdeki yemeğimi yemeye koyuldum. Sadece kalkıp gitmesini bekliyordum ama ondan rahatsız olamayacak kadar umurumda değildi.

"Taehyung kayıp," diye mırıldandı aniden. Sesindeki çaresizlik ve hüzünü sezmiştim. "Günlerdir ondan haber alamıyorum. Ne kampüse geliyor, ne yurtta görüyorum ne de telefonlarımı cevaplıyor. Ailesinin evine bile gittim defalarca ama yok."

sunless • taehyungWhere stories live. Discover now