three

152 34 16
                                    


Sıkıntılı çocuklar artık hayatının bir parçasıydı. Sürekli gürültü çıkartan, istediği olmadığında ortalığı ayağa kaldıran ve daha beterleri... Ama bunun tersine ailesi tarafından şımarık yetiştirilmemiş uslu ve zeki çocuklar da vardı.

İşte işinde en sevdiğin kısım da buydu. Onlara karşı ayrı bir sempati besliyordun. Belki de bu sempati onları kendine benzetmenden dolayı olabilirdi.

Ailen sıradan insanlardı. Baban işe gider, annen ise evdeki işleri hallederdi. Annen her seferinde sana çalışıp kendi paranı kazanmanı ve kendisi gibi bütün bir ömrünü heba etmemeni söylerdi.

Büyüdükçe bu laflarına hak verdin. O zamanlar ergenliğin verdiği ben bilirim tavırları seni de esir almıştı. Ailene çok sıkıntı çıkarmasan da elbette arada yaptığın yaramazlıklar oluyordu.

Aklına gelen eski anılarla hüzünle gülümsedin. Başını aklındaki düşüncelerden arındırmak adına iki yana salladın.

Önündeki kağıtlarda göz gezdirirken arada sırada gülümseyip bazen ise saçmalıklarına kahkaha atıyordun.

Öğrencilere ödev olarak gelecekle ilgili hayallerini yazmalarını söylemiştin. Küçük bedenlerine nazaran hayal güçleri epey büyüktü.

Karmaşık el yazılı olan sayfayı okumaya başladın.

Ben dünyadaki en zeki bilim adamı olacağım. Uzayla ilgili tahminlerimi gelecekte tespitleriyle birlikte sunacağım.

Aslında şimdi de söyleyebilirim, tabi kimseye soylemezsen öğretmenim.

Kıkırdayıp okumaya devam ettin.

Uzaylılar gerçek. Hatta geçen ay onlarla iletişim kurdum ama elimde bir kanıt olmadığı için kimse bana inanmadı. Erwin uzaylıların var olmadığını, Levi ise benim böyle şeylere inandığım için aptal olduğumu söyledi.

Ama siz bana inanırsınız değil mi?

Geleceğin Bilim İnsanı Profesör Doçent Doktor Hange Zoe.

Son cümleleri okuyup kendi kendine güldün ama aklın başka bir şeyde takılı kaldı.

Levi.

Levi'ın adı bile geçmesi sana o günü hatırlatıp huzursuz olmanı sağlıyordu. Yüzündeki gülümseme soldu. Modunu düşürmemek amacıyla bir diğer kağıda geçtin.

Eskiden bir kahraman olmak isterdim. İnsanlara umut ışığı olup hayatlarını aydınlatmaktı hedefim.

Ama biri kahraman olmanın çok büyük sorumluluk gerektirdiğini söyledi bana. Başkalarını kurtarırken kendi hayatını tehlikeye atıyormuş insan.

Kendi kendime düşündüm, bunu yerine getirebilecek miydim? Hâlâ cevabını bulabilmiş değilim.

O günden sonra kendime başka hedefler koydum. Daha basit şeyler. İnsanlara yardım etmenin daha kolay yollarını araştırdım.

Ve artık ne olmak istediğimi biliyorum. Ben de sizin gibi öğretmen olmak istiyorum. İnsanlığa yardımının en çok olacağını düşündüğüm meslek bu.

Cahil bir toplumu düzeltmek kolay değildir ama emin olun elimden geleni yapacağım.

Erwin Smith.

Okumayı bitirmiş olmana rağmen kağıtla bakışmaya devam ettin. Sekiz yaşındaki bir çocuk için fazla ağır değil miydi bu cümleler?

Erwin her zaman sınıfta hâl ve hareketleritle kendini belli eden bir öğrenciydi. Yaşına rağmen oldukça olgun davranırdı ama yine de şaşırmadan edemedin.

Alttaki kağıda geçince duraksadın. İçindeki merak seni yiyip bitirirken daha fazla dayanamayıp sırayı bozarak kağıtlar arasında en çok merak ettiğin o ismi aradın.

Ortalarda kötü el yazısını görünce dudakların yana kırıldı. En öne alıp dirseğini masaya yaslayarak okumaya başladın.

Ben polis olmak istiyorum. Sokakta gördüğüm polisler çok havalı giyiniyorlar. Bir gün onlar gibi bir üniformam olsun istiyorum. Ama Kenny polisliğin sıkıcı olduğunu söylüyor.

Kenny... O herif çocuğun aklına zehir gibi sızıp bütün hayallerini alt üst etmek için vardı sanki.

Eğer polis olursam yasadışı bir iş yapamazmışım. Ama ben zaten yapmak istemiyorum ki.

Geleceğin mesleğinin dolandırıcılık olduğunu söylüyor. Benim de onun izinden gidip aile mesleğini devam ettirmem gerekiyormuş.

Kaşlarını çattın. Aile mesleği mi? Ağzından alayla karışık bir hah çıktı.
Hangi akılla çocuğa böyle tavsiyler verdi?

Sanırım mesleğim belli. Şimdiden birkaç şey öğrendim bile. Kenny gelecekte istersem onun kadar iyi olabileceğimi söyledi.

Hem bizi geçindirecek kadar para kazanıyor. O kadar da kötü bir meslek değil gibi.

Levi.

Sadece ismini yazmasını artık sorgulamıyordun. Sınav kağıtlarında bile her zaman isim kutucuğunu doldurur soy isim yerini boş bırakırdı.

Ellerini şakaklarına götürüp ovdun. Saatlerdir masa başında oturup çalışmak hem omuzlarını hem de başını ağrıtmıştı.

Masaj hiçbir fayda etmezken masa üstündeki telefonuna mesaj geldi. Kızarmış gözlerini açıp elini telefona uzattın.

Parlaklığı loş ortamda gözlerini acıttı. Küfür mırıldanıp en aza indirdin. Kimin mesaj attığına baktığında gördüğün isim aynı anda heyecan ve sinir duygularını ortaya çıkardı.

İkisini aynı anda yaşaman saçmaydı ama söz konusu bu patavatsız adamsa artık o kadar da saçma gelmiyordu.

kenny: yarın atacağım konuma gel.

kenny: tabi hâlâ levi hakkında bir şeyler merak ediyorsan.

Gözlerini devirip yazma zahmetinde bulunmayarak telefonu kapattın. Ağrı kesici içip bir an önce yatmak istiyordun. Bu baş ağrısının yarına kadar geçmesi gerekliydi. Sonuçta iki tane baş ağrısını aynı anda kaldıramazdın.


parent | kenny ackermanWhere stories live. Discover now