Hain bir suikast.

Aden'in, Güneş diye attığı feryadı lütfen biri kulaklarımdan çekip alsın.

O anın kesitleri kafamda dolanırken Yavuz bana ikinci kez seslenmiş olmalı ki yerimde irkildim. "Abi geldik."

Bir şey demeden hemen arabadan indim ve arabayı sokamayacağımız kadar dar olan o caddeyi gözüme kestirdim. Benim olduğum yerde insanlar karşıdan karşıya geçiyordu. Hemen kaldırımın başına geçtim ve yanan kırmızı ışığın yeşile dönmesini bekledim.

Hayatımın en uzun bekleyişi oldu.

Nihayet yeşil yandığında elimde titreyen telefonumu yüzüme çevirdim. Batuhan arıyordu. Karşıdan karşıya geçerken hemen açıp kulağıma götürdüm.

"Abi neredesin?"

"Geldim aslanım karşıdan karşıya geçiyoru-" dememe kalmadan üzerime doğru koşan bir kadın ile çarpıştım. Tamamen boşluğuma gelmişti. Boyu benden epey küçük olduğu için resmen sarsıntı geçirmişti. Elinde ne var ne yok düşmüştü yere, benim de telefonum yeri boylamıştı.

Telaş içinde, "Kusura bakmay-" diyordu ki arkasındaki adamın kornaya basması ile kulaklarını kapatıp yere çöktü. Garip bakışlar attım.. Bu neydi şimdi? Elimle arabaya dur yapıp git dedim ve adam sol yoldan devam etti..

"İyi misiniz hanımefendi?"

Ellerini kulaklarından çekti ve yere düşürdüğü eşyalarını toplarken başını salladı. Ben de onun ardından yere düşen telefonumu aldım ve ceketimin iç cebine koydum.

Hâlâ iyi olduğundan emin değildim çünkü dudaklarını biraz daha ısırırsa kanatacaktı. Hafifçe koluna dokundum. "İyi misiniz gerçekten? Siz öyle koşunca boşluğuma geldi, dikkat edemedim. Kusuruma bakmayın."

Yüzüme mahçup bir ifade ile baktı. "Problem değil. Ben de dalgındım zaten. Önemi yok. Siz de kusura bakmayın." Gülümsedim ve başımı salladım. Oldukça nazik ve mahçuptu. Yoksa izlediğim filmlere göre şuan kafama çanta yemem lazımdı.

"İyi günler." dedim. Hemen kardeşimin yanına gitmem lazımdı. "Size de." dedi ve yoluna devam etti. Ben de hızla karşıya geçtim ve iki duvar arasında eşini sakinleştirmeye çalışan kardeşimi gördüm.

Aden sakinleşmiş görünüyordu. Yanlarına çöktüm.

"Nasıl?" dedim göz kırparak. Batuhan bana baktı ve başını iki yana salladı. Gözleri kızarmıştı. Zaten daha gözleri dolunca kızarırdı gözleri..

Bizim normal şartlarda burada olmamız resmen intihardı. Her an öldürülebilirdik. Yeteri kadar adam yoktu bizimle ve tedbirsizdik. Babam görse bizi döve döve mahvederdi. Belimde ki silah yere çöktüğüm için beni rahatsız ediyordu.

Aden geldiğimi yeni fark etmiş olmalı ki yüzüme baktı. Yorgun şekilde konuştu. "Pamuk şekerci." dedi. "Pamuk şekercinin yanında Güneş'i gördüm. Ama beni görünce kaçtı. Ben de peşinden gittim ama bulamadım."

"Aden." dedim kısık sesimle. Lafımı kesti. "Biliyorum." dedi gözünden bir damla yaş akarken. "Benim Güneş'im öldü ve geri gelmeyecek."

Batuhan'ın da gözünden bir damla yaş süzüldü. Eski gücü yoktu artık. Silahını bırakmaması için çok yalvarmıştık. Bırakırsa onu da Aden'i de öldürürlerdi. Engel olamazdık. Ölüm aniden gelir ve ikisini de alırdı.

Bizim hayatımızın mafyavari sistemi böyleydi. Kimse o silahı kolay kolay bırakamaz ve kolay kolay yoluna bakamazdı.

"Hadi kalk güzelim." dedi Batuhan. Aden yavaşça yerden kalktı. Batuhan da doğruldu. Benimle gelen Yavuz'a el işareti yaptım ve arabayı caddenin başına getirdi. Aden hemen bindi ve köşeye geçip başını cama yasladı. Batuhan arabaya binecekken kolunu tuttum.

BADE +18Where stories live. Discover now