Yüzüne baka kaldım. Sözlerinin canımı yakmaması gerekiyordu ama neden kalbim bunu duyduğunda parçalara ayrılmıştı?

Beni doğuran kadın bir hayat kadını mıydı?

Hangi adamdan olduğu belli bile olmayan bir pi...

Kelimeyi bile tamamlayamazken bu gerçeği duymak çok ağır gelmişti.

Sendelerken beni hızla tutup yere oturttu. Kolumu ondan çekerek sırtını ağaç gövdesine yaslayarak dizlerimi karnıma doğru çektim. Kollarımı dizlerime sararken kendi kabuğuma çekildim.

Her şeyi düşünürdüm; beni tehlikeli bir hayat için bile bıraktığını bile düşünebilirdim ama bir hayat kadını olduğu için bırakabileceğini asla düşünemez.

Mesih'te benim gibi sırtını karşımdaki ağaca yasladı. Konuşmadan beni izledi. Söylemek istememişti. Ben zorlamıştım ama canımı bu kadar acıtacağını düşünememiştim.

Dolan gözlerim dizlerimdeki ellerime odaklıyken, gözlerimden firar eden yaşlar yanlarıma süzüldü. "Sırf bir hayat kadını olduğu için, sırf bir anlık zevk uğruna hamile kaldığı bebeğini terk etmiş." Fısıltıyla çıkan sesimi ben bile zor duymuştum.

"Bilemezsin. Belki seni öyle bir hayatın içinde doğurmakta istememiş olabilir." Onun sesini duymamla başımı kaldırıp, ifadesiz yüzüne çevirdim. Göz yaşlarım bir bir yanağından akarken gözleriyle göz yaşlarımı takip ediyordu. Histerik bir kahkaha attım.

"Ne o, düşmanı olduğun kadını mı savunuyorsun?"

İğneleyici sözlerime başını iki yana salladı. "Hayır. Sadece tahmin yürütüyorum." Başını kara geceye çevirdi. Derin bir nefes aldı. "Kimin kızı olduğunu bilmiyorum. Ama o kadın kızısın. Zeus denen herifte senin baban olabilir."

Kolay bir şeyden bahsediyordu sanki.
Sanki pazardan elma armut ayıklıyordu.

"Her kimse kim. O kadında, o adamda umurumda değil. Eğer beni gerçekten isteseydi bir kez bile olsun arardı. Koskoca 23 yıl Mesih. 23 yıl boyunca bir kez dahi aramayan kadının ne için beni bıraktığı umurumda değil. Belli ki bir anlık zevk uğruna dünyaya gelmişim. Ne derler buna? Pi..." Sözünü tamamlamama izin vermeden parmağını bana doğru kaldıracağım sertçe, "hişshh!" dedi. Kaşlarını çatılmıştı.

Dur durak bilmeden akan gözlerimi elimin tersiyle silerek yüzüne baktım. Şunu fark etmiştik ki; birisinden nefret etse bile doğru neyse onu savunuyordu. Kuruyan boğazımı ıslatmaya çalışarak, "gerçek planın ne?" diye sordum. Bu sorum karşısında kaşları çatılsa da gözlerini annesinin tabutuna çevirmişti. "İmzayı atarken sözlerin, her şeyin sahteydi. İntikamını benim onlara rol yaparak almak istediğini söylemiştin ama bu gerçek değildi. Hissediyorum. Gerçek değil! Lunaparkta gerçek sözlerin işte onlardı. İmza atarken ki, sen sen degildin. Lunaparktaki gerçek Mesih'tin."

Sessiz kaldı. Suskunluğu sözlerimi doğrularken başını tabuttan bana doğru çevirdi. Bir süre yüzümü izledikten sonra, "doğru," diye fısıldadı. "Yalandan nefret eden bir insan olarak kendi dostlarıma bile yalan söyledim. Seni evime getirdiğim ilk gün içimde bir ikileme düştüm. Yıllarca bana bir robotmuşum gibi dayatılan intikamı senden alıp, almamakla ilgili bir arafta kaldım. Yüzüne her baktığımda senin hiç bir suçun olmadığını biliyordum ama bir yandan intikamla katılaşmış kalbim senden intikam almak istiyordu. Yüzüne baktığımda hem masum ve suçsuz oluşun, hem de annemin acı çekişleri geliyordu. Yüzüne bazen baktığımda annemi hatırladığımda mermiyi beynine boşaltasım geliyordu. Onun çektiği acıyı kızından alarak o kadına deliler gibi acı çektirmek istiyordum. Ama sonra masum ve suçsuz oluşun geldiğinde kendimden utanıyordum. Diyordum kendime o suçsuz. Geçmişte sende bir çocuktun. O daha henüz doğmamıştı. Geçmişten ne sen, ne de o suçlu."

KIRMIZI DÜŞWhere stories live. Discover now