Işık aydınlatırken odak noktası saçlarıydı. Küçükken kaybettiği balığı Ariel de bu renkti. Sapsarı.Balığı küçüktü ama kızın saçları upuzundu. Kaşları çatılırken gözleri kısıldı bu sefer.Düşündüğü şeyi saçma buluyordu çünkü.Bu kız nasıl olur da kainatın en önemli parçalarını bedeninde taşırdı.Gözlerinin deniz, gökyüzü,uzay olduğu gibi saçları güneşin ta kendisiydi.

Gözleri yine kısıldı. Gökyüzü taşmış mıydı? Hayır... Deniz fazla hırçındı.Ya da uzayda gezegenler için işler yolunda gitmiyordu.Çünkü gözlerinden yağmur yağıyordu.Kız ağlıyordu.Bir değil,bir kaç damla ardı ardına aktı gökyüzünden.

Genç adamın içine endişe düştü.Kalkıp ne olduğunu sormalı mıydı? Hayır, ya onu terslerse? Sonuçta tanımıyordu.O yüzden sadece izlemeye devam etti. Bir şey taşla temas etti. Ve kırıldı... Atlı karıncanın sesi kesilmişti...Kızın elleri titriyordu...

Kayalıklarda duyulan tek ses mavi gözlü kızın içli ağlama sesiydi.Boşta kalan ellerini yüzüne kaplayıp hıçkırıyordu.Yanında birinin olduğundan bile habersizdi kız.Ya da çok dalgındı.Ya da birinin olmasını umursamıyordu bile.Genç adam ne yapması konusunda şaşkındı. Bilmiyordu,ne yapılacağını.Sonuçta bir yabancıydı... Yeni bir atlı karınca alamaz mıydı? Ne vardı bu kadar ağlayacak? Yoksa o da sınavda başarısızlığa uğrayacağından mı korkuyordu? Ben ağlamıyorum ama...

Yırmi dakikanın ardından ağlama sesi kesildi.İnce elleri ile gözyaşlarını sildi kız.Ayağa kalkarak buz tutmuş ellerini ceketinin cebine attı ve yavaş adımlarla oradan uzaklaşmaya başladı. Sırtında ela gözlerin takılı kaldığını umursamadan.O ela gözler tanımadığı biri için çok endişelenmişti. Hangi derdin onu bu kadar üzdüğünü sebepsizce merak etmişti.Ama elinden bir şey gelmiyordu.Sorunu çözmeli mi diye düşündü.Ama bu onun sorunu değil ki.

Eve geldiği zaman artık gece yarısını geçmişti.Ama deniz kafasını toplaması için iyi bir adres olmuştu.Cam çalışma masasının başında oturuyordu.Önünde bir defter... Elinde bir kalem vardı. Defter koyu kahve renginde deri kaplıydı.Kapağın orta kısmında demirden ağaç şeklinde kaplama vardı.Kenarında ise klidi vardı. Bu defteri çok severdi.Çünkü anılarını bu sayfaların içine kurşun kalemle hapsetmişti.Sarı sayfalar onun yolculuğundan parçaları kendinde taşıyordu.

Yazmayı yeni öğrendiği zaman annesi hediye etmişti ona bu defteri.Beş yaşında... Çok küçük yaşta öğrenmişti yazmayı annesi ile birlikte.Masal kitaplarının çok olması onları okuma isteği uyandırıyordu onda.Bu hevesi ona yazma ve okuma becerisini erken kazandırmıştı. İlk zamanlar güzel yazamadığı için deftere dokunmadı. Ama ilk okula başladıktan üç ay sonra artık el yazısının kötü olmadığı kansına varıp deftere ilk anısını eklemişti. Şimdi ise yeni bir anı eklemek için elinde hazır duruyordu kalem.

7 mart 2019

Yorgun bir günün ardından kendini arındırmak için sığındığı yer parktaki ağacın altıydı.Genelde dinlenmek için sessiz yerler seçerdi.Etrafta iki üç kişiden başka kimse yoktu.Kafasını ağaca dayayarak göğe kaldırdı ve gözlerini kapattı. Omuzlarındaki beynindeki yorgunluğu defetmek için bir terapi yöntemiydi bu. Ama terapisi etrafında duyduğu hareketlilikle yarım kaldı.Gözlerini ağır ağır açarken etraf ilk önce bulanıktı. Odak nokta berraklaşırken adamın irisleri büyüdü.Dudakları ise şaşkınlıktan bir miktar açık kalmıştı. Güneş burdaydı...

Aralarında sadece bir ağaç vardı. Üzerinde ise buz mavisi kotu ve sarı ince kazağı.Onun üzerine ise beyaz kot ceket giymişdi mavi gözlü kız. Çantasından kulaklıklarını ve kitabını çıkardı.Beyaz kapaklı kitaptı.Uzaktan okuyamıyordu genç adam ama anlamıştı hangisi olduğunu.

17 Aralık  (Final)Where stories live. Discover now