Kendini savunma metnini yazmaya odaklandırmak için çaba göstermeye çalıştı. Hem metin aklından çıkacak, hem de onu düşünmeyi belli bir süre olsun bırakacaktı. "Hyung." Kim Taehyung'un sesi düşüncelerinin arasına sızarken arkasını döndü, tişörtünü düzeltmişti ve uykulu gözlerle ona bakıyordu. "Efendim?" diye seslendi ona, Kim Taehyung'un ona hyung diye seslenmesinde bile hoşuna giden bir yan vardı. "Su verebilir misin?" Yerinden kalktı, komodinin üzerindeki sürahinin boş olduğunu gördü ve kapının yanında duran büyük şişeye ilerledi. Kim Taehyung yatakta doğrulmuş, gözlerini ovuşturmakla meşguldü. "İyi misin?" diye sordu Jungkook, sürahiye biraz su doldurdu.

"İyiyim, kabus gördüm sanırım."

Komodinin üzerindeki bardağa bir miktar su koydu, yatağın ucuna oturarak bardağı Taehyung'a uzattı. Bardağı alırken kendi eline değmemek için bir çaba sarf ettiğini düşünmeden edemedi Jungkook, parmaklarını boşluklara gelecek şekilde ayarlamış olamazdı, değil mi? Titreyen eliyle bardağı tutmaya çabalayan Taehyung'u izlemek hoş bir görüntü değildi. Biraz önce yaşanılan anları düşündüğünde yanlış anladığına karar verdi. Bir elini onun elinin üzerine koyarak suyu rahat bir şekilde içmesini sağladı. Kim Taehyung'un sıcak teninden, kendi tenine nüfus eden bir şey vardı. Kalbine ulaşıyor, içinin titremesine sebep oluyordu. "Teşekkür ederim." dedi Taehyung, elini onun elinden kurtararak bardağı komodinin üzerine bıraktı. "Önemli değil, biraz daha iyi misin?" diye sordu Jungkook, onun başını sallamasını izledi.

Ona sormak istediği sorular birikiyor, bir dağ olmaya yaklaşıyordu. Birkaç hafta önce onun gizemlerini artık önemsemeyeceğini söylüyor olsa da elinde değildi. "Biraz hassas yapın var." dedi düşüncelerine engel olamayarak, onun dik bakışlarını gördüğünde susmanın daha iyi bir seçenek olduğunu anladı. "İnsanların zihinlerindeki Alfa kalıbından uzak olduğum için üzgünüm." Taehyung'un sözlerindeki keskinlik gerilmesine neden oluyordu. Onu suçlamak istememişti. "Söylemek istediğim o değildi." diye kendini savunmaya geçiyor olsa da, ikisi de söylediğinin bu anlama geldiğini biliyordu. "Kabus görebilirsin ya da bu seni etkileyebilir, ben de kabus görüyorum." Jungkook söylediklerinin mantıksız olduğunun farkındaydı, kendine engel olamıyordu. Onunla garip olan oda arkadaşı ilişkisinin, daha garip olmasını istemiyordu. "Sorun ne o zaman?" diye sordu Taehyung, ciddi görünüyordu. Taehyung çok konuşan ya da gülen biri olmamasına rağmen ciddiyetin verdiği ağırlık farklıydı.

"Benim yanımda üstünü değiştirmiyorsun. Kokunu saklamak için bir çaba gösterdiğin ortada. Gök gürültüsünden korkuyorsun. Yüzün güzel, bir Alfa için fazla güzel. Bilmiyorum, hassas bir yapın var. Karakter olarak ya da fiziksel değil bu, hassas bir havaya sahipsin. Anlatabiliyor muyum, bilmiyorum."

Jungkook camı açmak, soğuk havada derin nefesler almak istiyordu. Bazı düşünceleri sözcüklere dökmek nafile bir davranıştı. Zihin içindekiler ile alakası kalmıyordu. "Anlıyorum, sorun değil hyung. Herkesin kendi içinde yaşadıkları ve yapısı farklıdır. Hayata bakış açılarının farklı olduğu evlerde de büyümüş olabiliriz. Değişkenlere göre değerlendirmek gerekir durumları. Hassas biri olduğumu sanmıyordum, belki öyleyimdir. Bu seni rahatsız ediyorsa, dikkat edeceğim." Jungkook itiraz etmek için kendini hazırlıyor olsa da oda kapıları çalınmaya başladığında yapamadı, ayağa kalkarak kapıya ilerledi. Park Jimin üzerine giydiği uzun hırkası, bucket şapkası ve sırt çantası ile kapıda dikiliyordu. "Sen Alfa yurduna nasıl girebilirdin?" diye sordu ona şaşkın bir şekilde bakarak, genç Omega omuz silkti. "Sizin güvenliğinizin zayıf iradeye sahip olması benim sorumluluğumda değil, Taehyung ile dışarı çıkacaktık." Jungkook onun konuşma tarzına kahkaha atmak istese de yapamadı, Taehyung'a seslenmek için arkasını döndü fakat onun çoktan dolabından bir şeyler almak için ayaklandığını gördü.

Onunla konuşmaya devam etmek istiyordu. Onun tavırlarında rahatsız edici hiçbir şeyin olmadığını, iyi olduğunu, onunla aynı odada yaşamaktan hoşlandığını dile getirmeliydi. Taehyung onun yanından geçerek odanın dışına çıkarken lavanta kokusunun ağır baskınlığına uğradı. Park Jimin onu kolundan tutarak koridora doğru çekiştirdi ve asansöre ilerlediler. Kapıyı kapattığında ne yapacağını bilemez bir durumda ayakta kaldı bir süre. Kim Taehyung'un lavanta kokusu odada asılı kalmıştı. Dolabına ilerledi, bir hırka çıkararak üzerine geçirdi. Hoseok'u arayarak hâlâ kafede olup olmadığını sordu. "Evet, seni bekliyoruz cici çocuk." Hoseok'un söylediği hitap gülmesine neden oldu, kapıyı ardında kapatarak odadan ayrıldı.

Güvenlik telefonuna odaklanmış durumdaydı, ona dönüp bakmamıştı bile. Kandırılması kolay biri gibi durduğu su götürmez bir gerçekti. Ona az önce bir Omega'nın çok rahat bir şekilde yurt binasına girebildiğini söylemek istese de yapmadı, binayı terk etmekle yetindi.

Arkadaşları yurt binasına çok uzak olmayan bir kafeye oturmuşlardı, ikisi de kahve içerken bir şey üzerine sohbet ediyor gibi görünüyorlardı. Boş sandalyelerden birine oturarak Hoseok'un kahvesine uzandı. "Kendine kahve söylesene, benimkinden ne istiyorsun?" diye sordu Hoseok, ona aldırmadan bir kısmını içti. "Sen iyi misin?" Yoongi'nin ona odaklanmış gözlerine çevirdi bakışlarını. "Siz zenginsiniz sanırım, kafeden çıktığınız yok." Onun sorusunu es geçerek konuştu, Hoseok kendi bardağını önüne çekti ve Jungkook için Americano söyledi. "Sorularımı geçiştirme, ufaklık. İyi misin?" Jungkook omuzlarını düşürerek arkasına yaslandı, ilk kez onlara hayatına dair olanları anlatmak konusunda tereddüt ediyordu. Bir Alfa'ya karşı içinde hassas duygular peydah olmasının normal olmadığını, insanların da normal karşılamayacağını biliyordu. Matematikteki iki artı iki dört eder kadar net bir durumdu bu.

Kahvesi gelene kadar konuyu dağıtmak için Park Jimin'den söz açtı. Onun yurt binasına rahat bir şekilde girebildiğini söylediğinde Yoongi'nin gözlerindeki partılılar gülümsetti onu. "Yakında çocuğun adını koluna dövme yaptırır." dedi Hoseok onun hülyalı hallerine bakarak, "Koluna mı? Göğsüne yaptırır bu, tam kalbinin ortasına. Yanına da iki ok çıkan bir kalp, içi kırmızıya boyalı." diye devam ettirdi Jungkook, arkadaşı onları umursamasa da kendi aralarında eğleniyorlardı.

"Konuyu benim umutsuz aşk hayatıma getirerek işin içinden sıyrılıyor gibi durabilirsin ama ben yemiyorum bu numaraları. Dökül ya da ölene kadar nefretimi kazan."

Yoongi'nin sözleri ne kadar alay dolu görünüyor olsa da Jungkook onun gözlerinden sabrının sonuna geldiğini anlayabiliyordu. "Nefret ile baş etme konusunda iyiyim. Lisede benden nefret eden bir kız vardı, en son bana aşkını ilan ediyordu mezuniyette." Yoongi gözlerini kapatarak birkaç saniye sakinleşmek için bekledi. "Jungkook, anlatmak istemiyor olabilirsin, bunu anlayışla karşılarım ama ben senin arkadaşınım. Biz bu zamana kadar tüm dertlerimizi beraber çözdük, eminim bu konuda da bir yardımımız olabilir." dedi Hoseok, onlara hissettirdiği kötü hisler yüzünden kendine kızıyordu. "O çok güzel." dedi Jungkook birden, anlatmalarını istiyorlarsa, onlara anlatırdı. Arkadaşları tarafından yargılanmak iyi hissettirirdi belki de, kendini toparlamasını sağlardı. "Kim?" diye sordu Yoongi, onun adı dudakları arasından beklemeden döküldü. "Kim Taehyung." Hoseok aynı konunun dönüp durduğuna dair bir şeyler mırıldandı.

"Ondan hoşlanıyor olabilirim."

-

merhabalar,
nasılsınız?
uzun zaman oldu,
neler yapıyorsunuz?

i think i'm lost again' taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin