18.BÖLÜM: "Sarılış"

En başından başla
                                    

Hira, gözlerini açmadan fısıltılı çıkan sesiyle, "Utanıyorum." Diye mırıldanınca bahar ve mihrimah ne olduğunu anlayarak kıkırdadılar.

Alper yiğit,
bir tebessümle hiranın omuzuna dağılmış saçlarını okşadı. Alper yiğit biliyordu hiranın uyandığını. Düzensiz nefes alışları göğsünde yattığı adamın çoktan dikkatini çekmişti. Bir de şu vardı ki göğsüne yayıldığı adam bir askerdi.

"Oy, kıyamam..."

Mihrimahın sesiyle nihayet o da yeşillerini açtı. Yatağın başında sırıtarak dikilen kadınlarla göz göze geldi.

Bahar, "Günaydın yenge!" Diye açılışı yapınca beraberinde mihrimahtan da aynı selam geldi.

Hira, alper yiğite kısa bir bakış attıktan sonra utanarak, "Günaydın. " dedi.

"Madem uyanıksınız hadi kalkın o zaman diğerleri gelmeden."

Mihrimahın uyarısıyla hira gözlerini alper yiğite değdirmeden çabuk hareketlerle önce yattığı göğüsten kalktı sonra uzandığı sedyeden indi. Kimseye, özellikle onu ilgiyle izleyen alper yigite, bakmadan odanın içindeki banyoya attı kendini. Kapıyı kapattığı anla birlikte odanın da kapısı açıldı. Eşikte sırasıyla nazlı hanım, ömer bey, arslan ve elif göründü.

Gerisi nazlı hanımın sevgi dolu yumuşacık halleriydi.

O arada hira odaya tekrar girmişti. Nazlı hanım ve bahar Sağ olsun hastane kahvaltısına gerek kalmadan hira ve alper yiğit enfes yiyeceklerle karınlarını doyurmaya başlamıştı. Böyle böyle geçti saatler. Ne zamanki vakit öğle vakitine yaklaştı işte o zaman büyük bir curcuna alper yiğitin odasına doldu. Duyan duymayan, arkadaş olan, dost olan kim varsa anlaşmışlar gibi peş peşe geçmiş olsuna hastaneye yığılmıştı. Alper yiğitin odası dolmuştu, taşıyordu. Geçmiş olsunlar havada uçuştu. Tam da bu curcunanın üstüne bir de alper yiğitin arkadaşları ve albay gelmesin mi?

Geldi. Albaycığım ferhat, şaşkınlıkla geçmiş olsununu dilerken kafasının bir ucundan bir an önce gitme fikri yanıp sönüyordu. Neyseki o paçasını kurtarıp gitti fakat geride alper yiğitin tim arkadaşlarını bırakmıştı.

Genç adamlar mahirden sonra komuta yetkisi olan alper yiğitle biraz daha kalmak istemişlerdi. Sonuçta alper yiğitin emekleri vardı üzerlerinde. En başta statüden çok onlar dosttu. En kötü zamanına şahit oldukları dostu alper yiğiti kuru bir geçmiş olsunla bırakamazlardı ya.

Tüm bu curcunaya yabancı gözlerle izleyen biri vardı ki o, hiraydı.

Zavallım, tanımadığı insanlar arasında yanında kardeşi elifle bir başına kalmıştı. Pek seslerini edemiyorlardı. Odada alper yiğit üzerine neşeli bir sohbet açılmış, genç kız kahkahalara boğulan insanlara nazaran ufak bir tebessümle yetiniyordu. Zaten hira, kimseye bakmıyordu. Gözleri bakacak gibi olsada tekrar ait olduğu yüze dönüyordu. O, alper yiğiti izliyordu sadece.

Gülüyordu genç adam. Şöyle dolu dolu. Bingöldeyken olduğu kadar soğuk değildi. Aslında alper yiğit arkadaşlarıyla samimiydi. Onları sevdiği onlar için canını vereceği o kadar açık ki hayrete düşmeden edemedi. Korktu da biraz. Kim kimin için can verirdi kan bağı olmadan?
Alper yiğit belli ki dostlarına kan bağına gerek duymadan canını verirdi.

Duygulandı hira.

Ne güzel bir askerdi alper yiğit.

Gözleri parladı genç kızın. Dudaklarındaki tebessüm büyüdükçe büyüdü. Alper yiğitin gülmekten iki yana kıvrılan dudaklarına uydu. O da en samimi gülüşlerinden biriyle genç adamı büyük bir dikkatle izledi. Alper yiğit farkında değildi belki ama hira ona sıkı sıkı sarılmak istedi. O kadar sıkı sarılmak istedi ki alper yigitin kemiklerine değin varmak istedi. Bir formülü olsaydı alper yiğit ile kimsenin olmadığı bir yerde, bu bir diyar bile olabilirdi, kaybolmak istedi. Hira, şu yaşına kadar hep kaybolmamak için direndi. Şu yaşından sonra ise eğer heybetiyle, güzelliğiyle, şefkatiyle gönlünü çalan alper yiğit yanında varsa kaybolmak istedi.

Oluru Var mı?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin