0.3

302 21 3
                                    

Bedenimin her yerini saran acıyla uyandım ve istemsizce acıyla bağırdım. Etrafım dumanlıydı ve metal bir makinenin içindeydim. Bedenime bir şey enjekte ediyorlardı ve canım o kadar yanıyordu ki dayanamıyordum.
Nerede olduğum hakkında hiç bir fikrim yoktu.
Makinenin kapağı mekanik bir sesle yavaşça açıldığında acı da sona ermişti.

Etrafıma baktığımda herkes buradaydı. Steve ve Bucky beni gördüklerinde bana doğru koştular fakat Profesör onları durdurdu. Bedenime baktığımda ise şok olmuştum.
Boyum uzamış, kollarımdaki ve karnımdaki kaslar beni şoka sokmuştu. Sanki bambaşka bir bedende uyanmıştım.

Herkesin içinde sadece altımda kısa bir şort ve üstümdeyse iç çamaşırımla olmam rahatsız etse de gözlerimi bedenimden alamıyordum.
Zorlukla kafamı kaldırdığımda Bucky'le göz göze geldik. Herkes bedenime bakıyordu benim sanki dilim tutulmuştu.

Öylece bakıyordum sadece.

Profesör, Steve ve Bucky'nin yardımıyla beni makineden indirdiler. Bucky'le neredeyse aynı boya gelmiştim hatta biraz uzundum bile. Normalde bakmak için  kafamı kaldırdığım Bucky'le neredeyse aynı boydaydım! Neredeyse aynı boyda olduğum Steve'dense oldukça uzundum. Neyseki kaslar bedenimde kaba görünmemişti. Buna alışmam uzun sürecekti ama neler olduğunu anlamazsam kafayı yiyecektim.

Ne ara geldiğimizi anlamadığım yatakhanede beni rastgele bir yatağa yatırdılar.

"Eğer biri bana neler olduğunu anlatmazsa gerçekten delireceğim!"

Bucky beni yatıştırmaya çalışarak elimi tuttu.

Profesör konuşmaya başladı.

"Serumu senin üzerinde kullandık ve başarılı olduk. Kalan serumu Steve üzerinde kullanacağız."

"Ne serumu?!"

"Bak Ophelia, nereden geldiğini bilmediğimiz zehir kanına karışmıştı ve bu basit, üstesinden gelebileceğimiz bir şey değildi. Ölecektin! Biz de serumu senin üzerinde kullandık ve şanslısın ki işe yaradı. Soru sorması gereken biziz. Zehir nereden geldi?"

Derin bir nefes aldım ve son olanları aklımdan geçirdim.

"Yüzbaşı Harding."

Steve kaşlarını çatarak bana döndü.

"O kim?"

Kafamı iki yana salladım.

"Bilmiyorum, değerlendirmek için burada olduğunu söyledi ve hava sıcak diye su verdi. Buna nasıl kandım aklım almıyor."

Bucky bir hışımla ayağa kalktı.

"Burası askeriye değil mi ya?! Nasıl elini kolunu sallayarak girebilir buraya! Nasıl zehir verebilir!"

Yavaşca doğruldum ve elimi Bucky'nin koluna koydum.

"Tamam sakin ol. Benim de hatam var. Sorgulamadan almamalıydım."

"Hayır, bu sefer suçu kendinde aramana izin vermeyeceğim! Bunu kim yaptıysa bütün insanlığımı bir kenara bırakıp acı içinde ölmesini izleyeceğim ve bundan keyif alacağım!"

Sertçe yutkundum. Onu uzun zaman sonra ilk defa böyle görüyordum. Geçen sefer böyle olduğunda askerlerden biri benimle yanlış beklentilere girmişti ve başka şekilde yaklaşmıştı. Öfkesini, iliklerime kadar hissediyordum.

"Bucky, sakinleş. Önemli olan bundan sonra ne olacağı. Ophelia'ya bak! Şu kaslara bak Bucky! İnananiliyor musun?"

Steve'in bu destekçi konuşmasına güldüm.
Ardından profesör Steve'e verilecek serum için onu çağırdığında kalkmaya yeltenmiştim. Fakat dinlenmem gerektiğini söyleyip başıma, bekçi gibi Bucky'i dikmişti.

"Bu haline alışmam uzun sürecek. Bizim ufaklık büyüdü ha?"

Bana ufaklık demesi sinirimi bozsa da bozuntuya vermedim ve gülümsedim.

Kollarımı sıkmama bile gerek olmadan belirgin olan kaslarımı bu sefer sıktım ve ona bakarak gülümsedim.

"Kapışalım mı?"

Bana yaklaştığında ben yatakta, o ise ayakta olduğundan yüzüm kasıklarının hizasına geliyordu. Yutkundum ve kafamı kaldırarak yüzüne baktığımda gülerek saçlarımı karıştırdı.

"Sen hala minik bir kız çocuğusun."

Şuan bulunduğumuz konum, ne desem... Biraz garipti. Adım sesleri geldiğinde hızla birbirimizden ayrıldık. Yenilerden birkaç asker içeri girdiğinde önce gözleri Bucky'yi sonra yataktaki beni buldu. Gözleri bir süre bende takılı kalınca bunun kaslardan olduğunu düşünmüştüm fakat hala iç çamaşırlarımla olduğum aklıma gelince hızla etrafa bakıp giyebileceğim bir şey aradım fakat hiçbir şey yoktu. En son arkamdaki yastığı üstüme aldım. Bucky bunu fark ettiğinde hızla üniformasını çıkardı ve içindeki tişörtü de çıkarıp bana uzattı. Tişörtü giydim ve teşekkür etmek için ona döndüğümde gözlerim bedeninde takılı kaldı.

Son günlerde aramızdaki abi kardeş ilişkisinin oldukça bozulduğunun ikimiz de farkındaydık ama bedeninden etkilenmem biraz fazlaydı. Beni kız kardeşi olarak gördüğünü kendisi de söylemişti. Hızla kendimi toparladım ve kafamı çevirdim.

Tekrar bedenime, karın kaslarıma baktım. Küçükken hep böyle bir vücudum olmasını isterdim. Kendimi ve annemi babamdan koruyabilecek kadar güçlü olmak... Küçücük ellerimle ağaçlara yumruk atmaya çalıştığım günleri hatırlıyordum. 9 yaşında hem annemi hem babamı kaybettiğimde bana acıyan bakışların canımı acıtamayacağı kadar güçlü olmalıydım.
Steve'i, zorba çocuklardan korumam gerekiyor diye düşünür kendimce antrenman yapardım. Ne zaman Steve'e bulaşsalar araya girerdim ve sonunda dayak yiyen ben olurdum. Tabi sonra Bucky gelir ve hepsini bir güzel benzetirdi. O günleri hatırlayınca burukça gülümsedim. 

Bucky üniformasını geri giydi ve tekrar bana döndü. Kafasıyla üstümü işaret etti.

"Yakışmış."

Tekrar üstüme baktım. Küçükken elbise olarak giydiğim tişörtleri artık o kadar da bol gelmemişti. Gülerek karşılık verdim.

"Sanırım bütün dolabımı yenilemem gerekecek."

Kafasıyla onayladı ve yanıma oturdu. Omuzlarımız birbirine değerken aynı anda birbirimize döndüğümüzde burun buruna gelmiştik.

"Çok korktum Lia. Sana bir şey olsaydı yaşayamazdım."

Onun yerinde olduğumu düşündüm. Yanımda bir anda yere yıkıldığını. Karnıma aniden giren bir sancıyla iki büklüm olduğumda Bucky ellerini omuzlarıma koydu.

"Lia? Lia iyi misin? Lia ne oluyor!?"

Elimi ona uzatıp onu sakinleştirmeye çalıştım. Sancı geçtiğinde hızla doğrulup Bucky'e döndüm.

"Sakin ol, bir şey yok. Karnıma ufak bir sancı girdi sadece."

Derin bir nefes aldı ve kollarını bedenime sarıp beni kendine çekti.

"Bir gün beni öldüreceksin Lia."

Güldüm ve sarılmasına karşılık verdim. Labaratuvar görevlilerinden biri içeri girip Steve'le ilgili bir şeyler söyleyerek acil labaratuvara çağırdığında korku bütün bedenimi sarmıştı. Bucky'le koşturarak labaratuvara girdik ve bedeni kaslarla donatılan Steve'le göz göze geldik.

Steve'i uzun bir süre sonra gerçekten mutlu görmüştüm. Küçük bir çocuk gibi kıkırdıyordu. Yanıma geldi ve kollarını sıkıp kaşlarını işaret etti.

"Şunlara bak Lia! Bu şeyler harika! Hadi teke tek dövüşelim!"

Ona bir şey olmadığına şükrederek derin bir iç çektim ve hızla ona sarıldım. Bucky'de bize katıldığında tekrar 5 yaşında çocuklardık sanki. Bucky'nin boğuk sesi geldiğinde gülerek ayrıldık.

"Hey sizi kas yığınları! Boğuluyorum!"

Onlar benim ailemdi.

𝙀𝙩𝙚𝙧𝙣𝙞𝙩𝙮 ꕥ Bucky Barnes (Askıda.)Where stories live. Discover now