33- HER ŞEY GÜZEL OLACAKTI

48 8 0
                                    

24 Kasım Cuma

İstemsizce defalarca okudu karşısında dizili kelimeleri. Her okuduğunda aynı etkiyi tekrar tekrar hisseti bedeninde. Tiksintiyle bulandı midesi. Biz buyuz işte, diye geçirdi aklından. İçinde bulunduğu toplum, onca insanın kabul ettiği görüş bu çarptırılmış sözcüklerden ibaretti işte. Daha da çarptırmak gerekirse ayrımcılık, adaletsizlik, kayırma. Annesinin gururla öğretip, zorla beynine tıkmaya çalıştığı şeyleri ne de güzel özetlemişlerdi. Harlandı öfkesi. Bu sistemin için nerede durduğu umurumda dahi değildi. En tepede olabilirdi, evet. Ancak Kay'in tek istediği şey, tek derdi, bu sistemin hiçbir yerinde olmamaktı. İyi bir hatırlatma oldu bu ona. Neye karşı geldiklerini, neye karşı toplandıklarını hatırladı. O sahneden neden iki hafta boyunca bulunduklarını hatırladı. Müzmin Jönler Konseyi ne, onu hatırladı. 

İçindeki ateş bastırdı tüm tiksintisini ve kendi kendine dedi ki, "Geri çekilmiyorum," Çekilmiyordu. Eğer karşı oldukları şey buysa, direndikleri, savaştıkları, uğruna riskler aldıkları şey buysa çekilmiyordu. Son ana kadar devam ediyordu. Risk aldıktan sonra içinde oluşan berbat vicdan azabını anımsadı. Kül olup uçtu ama isyanının yanında. Buydu Müzmin Jönler. Karşı koyma, başkaldırı, risk. En önemli özelliğiyse bunların hepsini birlikte yapmaktı. Irk demeden, insan diyerek birleşmekti.

Kendi gözlerindeki kıvılcımı, arkadaşlarının derinliklerinde de gördü. Onunki kadar cesurca ve kendinden emin bir şekilde parlamıyordu ama vardı. Hala devam edebilecek güçleri vardı.

Alice'le okul yolundayken karşılaştılar. Handakileri kurtardıktan sonra ekibin kalanını okula bırakmış. Ardından durup Benedict'e olanları anlamış. Kay lanet okudu. Altında kaldığı yükün bir de Benedict tarafında suratına vurulmasını istemiyordu.

Onlar da aynı şekilde nasıl kaçtıklarını Alice'e anlattılar. Birer birer sarıldı onlara kadın. Okula kadar eşlik etti.

Müzmin Jönler uyumadı. İlk defa ciddi bir konsey toplantısı yaptılar. Kay'in içindeki hırsı dışarı yansıtmasıyla yandı ilk kıvılcım. Ardından ortaya eklenen cümlelerle artı da arttı. Yangına döndü. Endişeleri vardı. Tıpkı her on altı yaşındaki çocuğun olacağı gibi. Ancak cesaretleri ve sebepleri daha çoktu. Ortaya koydukları şey buydu. Güvendikleri şeyse birbirleriydi. Kay, Louis'in bakışlarında suçlayıcı bir ton görmüyordu. Her ne kadar bu konuda onları en çok uyaran kişi olmuş olsa da, o da konseyin anlamını hatırlamış olmalıydı ki şu anki konuşmaları o denli cesurdu. Geri çekilmeyi düşünen de, isteyen de yoktu. Lakin, ortada ortak bir fikir vardı. Ağırdan alacaklardı. Örneğin insanların hayatlarına mahal olacak ciddi risklere girmeyeceklerdi. Tavırlarını da belli edeceklerdi ama. Bu ikisini aynı anda nasıl yürütebilecekleri konusu tartışıldı bir süre.

Ellerinde olan çok önemli bir kozu fark ettiler ardından. Onlar sadece gençti. Daha çarpıcı haliyle ergen. Yetişkinler, yaptıkları her aptalca şeyin sebebi olarak bu "ergen" etiketini yapıştırırlardı. Şu zamana kadar bu eylem, hayatlarının hoş bir parçası ya da gurur duydukları bir şey olmamıştı. Fakat şimdi bunu kullanabilme şansları vardı.

"Neden politik işlere girip yasaklanmış bir oyunu sahneliyoruz ki?" Diye isyan etmişti fikrin sahibi Leo "Biz neyiz? Müzmin Jönler. Jönler. Genç yani. Adımız bile bu! Neden sadece genç olmuyoruz o zaman? Onların anlayacağı dilden konuşmamalıyız. Yoksa onlar da öyle karşılık verir. Bence biraz ergen olmalıyız." Beşliyi komple canlandırdı bu fikir. Dirilmişlerdi adeta. Ardı arkası gelmedi sonra.

"Ergenler ne yapar? İnceden inceden, sadece davranışlarıyla bile yetişkinlerin siniri bozar. Sinir bozalım o zaman!"

"Tıpkı Bayan Cox'a yaptığımız gibi. Bize hakaret ettiği için gidip onu yetişkinlerin yapacağı gibi şikayet etmedik. Ergence cevap verdik ve karşılık veremedi bile!"

MÜZMİN JÖNLER KONSEYİ 1: Lenobia'nın HafızasıWhere stories live. Discover now