4. Bölüm: "Düğüm"

Start from the beginning
                                    

Sıcaklığından kurtulmak istercesine daha da yaslandı üstüme. Tüm detaylarını vücudumda hissediyordum. Badimin açıkta bıraktığı göğsüm tenine değiyor, sıcaklığı beni kavuruyordu. Nefesim yüzüne çarpıyordu, çok yakındık ama o halinden memnun gibi asla çekilmiyordu.

Duvara yasladığı elini belime indirerek üste doğru badiyi sıyırdı. Büyük eli bel kavisimde yerini aldığında parmakları adeta tenimi yakıp geçecekmiş gibiydi. Bi' an, nefes alamadım.

Bedenlerimizin birbirine çekildiğinin farkındaydım ama açıkta kalan belimin onun çıplak tenine değmesi beni mahvedecek kıvama getiriyordu. Karnımın üstündeki kaslarını hissediyordum. Benim tenim ne kadar yumuşaksa onunki o kadar sıkı ve sertti. Bu kadarını beklemiyordum.

Bu sefer de karnımdan gelen sıcakla kavrulmaya başladığımda üstümdeki incecik gömlek bile yorgana sarılmışım gibi hissettiriyordu. Eli bir an doğum lekemin üstünde duraksadı. Ardından parmaklarını badimin içinden tenime sürterek ilerletmeye başladı. Tamamen belimi kavradığında arkamdaki duvarla temasım kesildi ve bu sefer beni kendine bastırdı. Bu hareketiyle istemsizce tırnaklarımı eline geçirmiştim.

Öyle bir sıcaktı ki, sanki damarlarımın içinde kan değil de ateş geziyor gibiydi. Bu sefer her zamankinden daha sıcaktı bedeni. Kirpikleri bile benimkileri yakıyordu.

Ve sadece bir an, kapalı gözlerimin önünde kırmızı bir ışık süzmesi düştü. Refleks olarak gözlerimi açtım fakat yine boşlukla yüz yüzeydim. Onu hissediyordum ama göremiyordum. Zifiri karanlıkta bir yerden ışık yayılıyordu. Kırmızı bir ışık.

Kendi üstüme baktığımda öndeki saç tutamlarımın uçlarının tutuşarak yanmaya başladığını gördüm. Işık oradan geliyordu.

Saçlarım yanıyordu!

Ellerimi çekmeye çalışırken, "Bırak beni!" diye bağırdım. Çırpınıyordum ama eli hareket etmiyordu. "Bırak beni dedim sana! Saçlarım yanıyor!"

Gördüğüm ışık süzmesi kıvılcım olmalıydı ki saçlarımı tutuşturmuştu ve gittikçe yukarı doğru çıkıyordu. Çırpınmalarım artmıştı çünkü paniklemiştim. "Bıraksana beni!" diyerek gözlerimi yüzüne dikerek bağırdığımda eli gevşedi ve bileklerimi bıraktı.

Ellerimi yanan yerlere indirdiğime hızlı bir şekilde saçıma vuruyordum ama bir türlü sönmüyordu ateş. Ellerimi göğsüne koyarak tüm gücümle onu ittirdiğimde ben ittim diye değil de kendi istediği için kenara çekildi. Ben onu bir gram bile yerinden oynatamazdım.

Hızlı bir şekilde çıkış kapısına doğru koştum ve kapıyı ittim. Kendimi dışarı, sağanak yağmurun altına attığımda saçlarıma suyun değmesi beni rahatlatmıştı. Yanan saçlarım yağmurun etkisiyle söndüğünde dizüstü yere çöktüm. Yanmış olan saçların külleri avuçlarıma yapışmıştı.

Sokağın ortasında, sıcak bedenime buz gibi çarpan rüzgâr şok etkisi yaratıyordu. Az önce yanıyorken şimdi de koskoca okyanusun en dibinde yüzüyormuş gibi soğuktu tenim. Bir anım diğer anımı tutmuyordu.

Ben kısa saç sevmezdim. Kısa saç bana kötü anılarımı hatırlatırdı. Çaresiz, güçsüz olduğum zamanlarımı. Ve ben saçlarımı kesmeyeceğim, kısalmayacaklar diye kendime söz vermiştim.

Elimi açtığımda yağmur doldu avuçlarıma. O bile külleri çıkartamıyordu tenimden. Dudaklarımdan çıkan titrek nefesler gibi titriyordu ellerim. Her yerim ıslanmıştı ama ilk kez ıslanmayı bu kadar sevmiştim. Çünkü yağmur saçlarımı kurtarmıştı.

22 | GECENİN SANRISIWhere stories live. Discover now