4. Bölüm: "Düğüm"

Start from the beginning
                                    

Hayat felsefem; bakmazsam göremezdim. Görmediğim şey beni korkutamazdı.

Her korktuğumda gözlerimi kapardım.

Çocukluğumdan kalma bu alışkanlığım hala peşimi bırakmamıştı fakat beni rahatlattığı da su götürmez bir gerçekti. Sadece işin kötü tarafı baksam da zaten onu göremiyordum. Ama olsun yine de bakmamak daha iyiydi.

Normal bir insan bu karanlıkta beni asla bulamazdı. Çünkü asla fark edilmeyen köşenin en dibine saklanmıştım. Tabii, o normal bir insan değildi. Hatta insan bile değildi. Peşimde olan kişi bir melekti!

Verdiğim nefesin sıcaklığı yüzüme vururken dudaklarımı dişledim. Sesi çok yakındı. Şimdi de bana saldırmaya mı karar vermişti? Şu zamana kadar hiç fiziksel bir zarar vermemişti fakat bu vermeyeceği anlamına da gelmezdi.

Şu an, tam önümdeydi.

Gerginlikten sallanan bacağım onun varlığını hissedince aniden durdu. Nefesimi bile tutmuştum. Birkaç saniye ölüm sessizliği gibiydi. Kafamı kaldırmadım. Bakmayacaktım.

Bir anda öne atılarak üstüme doğru gelmeye başladı. Sıcaklığı şimdiden vücuduma vurmaya başlamıştı. Cehennem gibi, yanıyordu.

Bileklerimi kavrayan ellerle birlikte yukarı doğru çekildiğimde bedenimi ayağa kaldırıp duvara yasladı. Bileklerimi de yukarı kaldırıp kafamın üstünde çapraz bir şekilde sabitledi. Tek eliyle bileklerimi tutarken diğer eliyle de çenemi kavramış yüzümü yukarıya kaldırmıştı.

Bedenini de üstüme yasladığında duvarla ikisi arasında kaldım. Göğsünü göğsüme yaslayarak üstüme eğildi. Üstümde sadece ince bir badi olduğu için gerdanım tamamen açıkta kalıyordu ve ondan bana akan sıcak önce oradan başlayarak tüm vücuduma yayılmaya başladı.

Bu hareketini o kadar hızlı yapmıştı ki ben hala nefes alamamıştım. Kalbim göğüs kafesinden kaçmak istercesine hızlı atarken bu yakınlığı hiç iyi değildi. Bacaklarım açık durduğu için de bir bacağını aradan geçirmişti. Yani tamamen bana yaslanmıştı. Kaçacak hiçbir yerim yoktu.

Çenemi tutup yüzüne doğru kaldırsa da gözlerimi açmadım. Hareketleri hırçındı ama acıtmıyordu. Sadece sıkı sıkı tutuyordu bileklerimi. Ben ne kadar çekmeye çalışsam da bir gram bile kımıldatamıyordum. Tek eliyle tuttuğu halde bir de.

Yüzünü yüzüme eğdiği için hızlı solukları dudaklarıma çarpıyordu. İçime çektiğim nefes yine onun kokusuydu, tüm tarafımızı sarmıştı. Galiba buram buram cehennem kokuyorduk. Çünkü cennet böylesine bir kokuyu kaldıramazdı...

Bana baktığı için sarkan saçları alnıma değiyordu. Parmaklarından tenime geçen sıcaklık yeniden yanaklarımı ısıtmıştı. Buna istemsizce tebessüm ettiğimde çenemi kavrayan parmakları bir anlığına gevşedi. Göğüs kafesimin boş olan sağ tarafında kalbinin atışları yankılanırken ona ayak uydurmuştu kalbim.

Birinin kalbinin sesini dinlerseniz, kalbiniz duyduğu sese eşlik ederdi.

Alnını alnıma yasladı. Hala çok sinirliydi. Birleşen kirpiklerimiz titriyordu. Onunki sinirden, benimki ise korkudan. Gözleri kapalıydı. Derin derin aldığı solukları yüzümde hissedebiliyordum.

Çenemi tutan eli gevşedi ve tenimle temasını kesti. Elini kafamın hemen yanına, duvara koydu. Onu sinirlendiririm diye konuşmuyordum çünkü hiçbir riske giremezdim şu an. Alnıma yaslı durduğu için yüzümü de çekmedim.

Benim soğuğum onun sıcağını alırken ateş meleğini üşütüyor olmalıydım. Neye bu kadar sinirlendiğini bilmiyordum. Canını mı yakmıştım da bu kadar sinirlenmişti?

22 | GECENİN SANRISIWhere stories live. Discover now