Birkaç kez çaldıktan sonra annem açıyor telefonu heyecanlı sesiyle ama ben ona bile sevinemiyorum. Beklediği tepki bu değil muhtemelen ama ''Neredesiniz?'' diyorum sadece. ''Kapıda kaldım.''

Gücüm, dermanım yok. Direkt sonuca varmak istediğimden hoş beş fasıllarına bile giremiyorum. Sonra bir ses duyuyorum. Bir topuk sesi... Telefondan bir cevap bile beklemeden düşüyor elimden. Sensin Gülfem biliyorum. Ben senin adımlarını, gezdiğin sokakları, ben seni yere ayak basışını bile tanıyorum. Korkuyorum ama duyduğum o ses uzaklaştıkça benden gittiğini anlayıp can havliyle arkamı dönüyorum.

''Gülfem.''

Döndüğüm gibi de kalıyorum.Sen de benimle birlikte duraksıyorsun. Sessiz sokakta çıkan adım seslerin gidiyor benden ama sen kalıyorsun. Saçların uzamış, upuzun. Üzerinde kısacık bir elbise var ama sensin. Sensin Gülfem ve karşımdasın. Arkanı döndüğünde bir şaşkınlık daha yaşıyorum. Saçların... Saçların uzasa da kestirdiğin o kaküller seni yarım bırakışımın eseri mi? Bir kadın kırıldığı yerden bile bu kadar güzelleşir mi? İnceliyorum seni uzun uzun. Üstün başın, saçın. Hatta.. .Hatta Gülfem... Derince bir soluk alıyorum. Aramızdaki mesafeye rağmen senin kokuna erişmek için binlerce kez soluyorum ama senden hiçbir iz bulamıyorum. Her şeyini değiştirmişsin Gülfem oysaki ben hala aynı duruyorum.

''Efendim.'' Diyorsun sadece ve o an dank ediyor bana.

Gülfem biz ayrıldık.

Ayrıldık biz Gülfem.

Şimdi sana koşmak isteyen adımlarımı ayrılık prangalıyor. Sanki hiç sevmemişsin gibi, sevişmemişsin gibi. Ben sana hiç dokunmamışım gibi Gülfem. Bir yabancı gibi ama bir o kadar da tanıdık. Soğuk soğuk efendim diyorsun. İdrak ettiğim bu gerçek nefesimi kesiyor.

''Bir şey mi diyeceksin?'' diye soruyorsun. Göz bebeklerin titriyor Gülfem, görüyorum. ''Niye seslendin? Acelem var.''

Erkeklik gururunu sikeyim. Sana koşamadığım, sarılamadığım her an önünde diz çöküp hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyorum. Çok özledim demek istiyorum. Gülfem ben seni hala çok, aklının alamayacağı kadar çok seviyorum demek istiyorum. Ama diyemiyorum. Başımı iki yana sallayarak ''Ben...'' diyorum. İçimdekiler dilime geliyor susuyorum. Susturan sebepleri sikeyim. ''Hiç. Sadece adını söylemek istedim.''

Ben sana adınla seslenmeyi bile öylesine özledim ki Gülfem. Aylarca tıkılı kaldığım o yerde hiç dökülmedi adın dilimden. Zihnimden defalarca tekrarladım ama dillendirirsem ağızlarına dolarlar diye, zaafımı bilirler diye ben senin adını bile söyleyemedim. ''Aylar sonra seni görünce. Yüzüne karşı adını söy...'' Sonra bana hayalkırıklığıyla bakınca susuyorum Gülfem. Sen bilmiyorsun. Bilmediğin için anlamazsın biliyorum. Sen şu an seni aylar önce paramparça bırakıp giden adama nefretle bakıyorsun ve bu söylediklerini bir yere oturtamıyorsun. Ama öyle değil Gülfem. Yemin ederim değil.

Yine de bir anlam ifade eder mi bilmiyorum, etmesinden de değil de ben dayanamıyorum ve karşımda uçuşan saçlarına bakarak ''Saçların.'' Diyorum dayanamayarak. ''Çok güzel olmuş.''

Bir yasak daha veriyorsun sanki bana saçlarını geri doğru atarak. Sana bakmamı bile hak görmüyorsun bana. Bir de yabancıymışım gibi sıradan bir ''Sağ ol.'' Diyorsun ya aylarca çektiğim eziyetin en ağırını yaşıyorum.

Ben bunun ağırlığıyla, sen aylar sonra karşılaşmanın getirisiyle sessizleşiyoruz. Ne konuşulur ki zaten Gülfem. Ayrılmış ama hala birbirini deli gibi seven bir çift ne konuşur. Bıraksalar beni. Ben sana her şeyi anlatır, uzun uzun konuşurum ama elim kolum bağlı olunca ne senin acını alabiliyorum ne kendi yaramı sarabiliyorum. İkimizde birkaç adım mesafede can çekişiyoruz sanki.

Aşiyan (Kitap Oldu) Where stories live. Discover now