Küçük Hanım ve Şair~3

Start from the beginning
                                    

Azime Hanım sabahın erken saatlerinde yanında büyükçe bir çıkınla çıkagelmişti. Armağansız bir ziyaretine hiç rastlanmazdı. İkbal'e üzerinde küçük beyaz çiçek desenleri bulunan turuncu bir elbise dikmişti. Seçtiği renk çok yumuşak ve hoş bir tondu. Esasen turuncu genç kızın en sevdiği renkti. Bu yüzden elbiseye aşık olduğunu söyledi sevinçli bir sesle. Aynanın karşısında bol kıkırdamalı küçük bir defilenin ardından beraber terasa geçtiler.

Çay saati için nefis bir masa hazırlanmıştı. İki hanım sıcak çaylarını yudumlarken konu konuyu açıyordu. "Bak sana ne diyeceğim," diye lafa girdi Azime Hanım. "Haftaya büyük bir kutlamaya davet edildim. Belki duymuşsundur Açık Perde dergisinin yayın yönetmeni Kemal Bey'in ortanca kızı doğum yaptı. Minik torununun şerefine geniş çaplı bir davet düzenliyor. Senin edebiyata olan düşkünlüğünü iyi bilirim. Merasime edebiyat çevrelerinden çok sayıda değerli insan katılacak. Bana eşlik etmek ister misin kuzucuğum?"

"İstemez olur muyum? Ama dedem, Kemal Bey'den ölesiye nefret ediyor teyze. Gelmeme katiyen müsaade etmez," diye kasvetle soluk verdi. Elini çenesinin altına koyarken kaşlarını melül melül büktü.

"Rahmi keçisini ikna etmeyi bana bırak. Ayol ne güne duruyorum! Onun dilinden bir tek ben anlarım." Azime Hanım'ın yeşil gözlerinde yaramaz hareler kıpırdaşıyordu. Bu neşeli kadın koca fabrikatörü dize getirmeyi başaran sayılı insanlardan biriydi. Mektep sıralarındayken Rahmi Bey onunla aynı yolda yürümekten bile çekinirdi. Kız kardeşi adama aşık olunca mecburen aralarındaki buzlar erimişti.

Şans denen şey uzun zamandan sonra ilk defa İkbal'in yüzüne gülmüştü. Zira takribi günlerde dedesi yoğun bir iş programı altında ter döküyordu. O kadar meşguliyeti arasında bir de davetin yapılacağı gün şehir dışından gelen bölge satış müdürleriyle toplantısı vardı. Genç kız mutluluktan handiyse şükür secdesine kapanacaktı.

Azime Hanım adamın ağzından girip burnundan çıkarak İkbal'i birkaç günlüğüne kendi evinde ağırlamak için izin koparmayı başarmıştı. Merasimin gerçekleşeceği sabah kendi elleriyle kızı süslemiş, pırasa saçlı esmer bir pamuk prensese çevirmişti. Hasta yeğeninin kalabalık ortamlara çok nadiren girdiğinin farkındaydı. Bu yaldızlı akşamın güzel bir anı olarak hafızasına işlenmesini istiyor, her şeyin sorunsuz geçmesini kalpten diliyordu.

Ne yazık ki aksiliklerle dolu uzun bir gece pusuya yatmış, onları sinsice bekliyordu. İlk talihsizlik pek de gecikmemişti. Yeni yol yapımı yüzünden sarsıla sarsıla giden takside yaşlı kadıncağız az daha fenalık geçiriyordu. Midesi korkunç bir biçimde bulandığından taksiden erken inip kalan yolu kol kola yürümeye başladılar.

"Keşke bulantı ilacını yanımda getirseydim," diye hayıflandı Azime Hanım. "Normalde kullandığım çantada muhakkak bulundururdum ama şu gördüğün süslü çanta çok minik olunca ay bu seferlik kalsın deyip koymayıverdim. Yolların bozuk olacağı nereden aklıma gelirdi ki!"

Cüzdan kadar küçük çantalardan hakikaten hiç hoşlanmıyordu. Gücü yetse her yere valizle giderdi.

"Şimdi biraz daha iyi misin teyze?" diye sordu İkbal. Öte yandan sol eliyle umutsuzca saçını düzeltiyordu. Düz saçlarını kıvırmak için çok uğraşmışlardı ama bir türlü şekil verememişlerdi. Üstelik şimdi tokası kaygan saçından düşmüş, topuzu bozulmuştu.

"Oh... Evet, temiz hava rahatlattı biraz."

Topuklu ayakkabılarla bozuk yolda yürümek ise ayrı bir işkence türüydü. Tombik penguenler gibi paytak paytak ilerlediklerinde yanlarından kırmızı bir otomobil vınlayarak çığlık çığlığa geçti. Tozu toprağı havaya saçtığı için iki hanımı öksürük krizine sokmuştu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Nov 09, 2022 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Gül DefteriWhere stories live. Discover now